Çözüm nedir? Bu gençlere “imanı” bir kez daha anlatmak lazımdır. İman etmenin, Allah'a teslim olmanın, O’na güvenmenin ve bir gün huzurunda hesap vermenin, ne olduğunu gönüllerine/ zihinlerine kazımak lazımdır. Elhamdülillah ki, başında sıkma baş diye tarif edilen örtüsü, tesettürü yansıtmasa da kapalı olan kızlar bu tür kıyafetler giymiyorlar. Fakat onların bir kısmının da “İslam ahlakından” taviz verdiğini görüyoruz.

Karma eğitimin tetiklediği bu “ahlaki kokuşma” sosyal medyanın pompalaması ile daha da bir ayyuka çıkıyor ve toplum çürümeye yüz tutuyor. Göz göre göre necip Türk milletinin, ne acayip millet haline geldiğini kabus gibi izliyoruz.

“Özgürlük hapı” yutmuş olanlar, kimseyi kendisine karıştırmazken arzularını yani nefislerini “emrine mutlak itaat edilmesi gereken bir Tanrı” gibi görüyorlar. Bu oyuna bir de “benim tercihim budur, kimse karışamaz” amentüsünü ekliyorlar. Bu bir inanç haline geldi. Halbuki büyük bir tuzak, büyük bir saplantı. Gençlerimizin hayalı ve edepli olmalarını ancak iman ile sağlayabiliriz.

Kainatın yaratıcısı Allah'ı ve onun sevgili resulü Hz. Muhammed (sav)'i ve onun güzide eşleri ile sahabe hanımlarını her daim örnek göstermeliyiz. Zavallı çocuklar, masum gençler... Bunlardan mahrum kaldığı için “rol model” olarak tanıdıkları “küresel sistemin ikonlarını” taklit ediyorlar.

Bu yazıyı okuyanlar bilsinler ki bu dar kafalılar zihinlerinin arka planındaki iki veya daha fazla örnekten yola çıkarak “herkesi öyledir” zannediyorlar.

İnegöl belediyesinin yeni yaptığı meydanda oturup şöyle biraz etrafı incelediğimizde gözümüze ilk ilişen şeylerin hepsini tahmin edersiniz.

Tişört ve eşofman giyerek açık dolaşanlar sanki normallerimiz oldu. Bu kadar aşırılık, bu kadar çıplaklık artık pes dedirtiyor. İstediği gibi giyin(e)meyen kızlarımızı koruduğu öne sürülen yönetmeliklerin tekrar düzenlenmesi gerekir.

“Sen, Müslüman bir kızsın, niçin kılık kıyafetine dikkat etmiyorsun!” diye uyaran büyükler, şikayet üzerine, kendini emniyette bulmamalıdır. Eskilerin “oto kontrol” yaptığı bir toplumdan “mahalle baskısı” kelimesini üreten zihniyeti lanetlemek lazım. Büyükler, gençlere nasihat edebilmeli, onları güven içinde uyarabilmeli, tecrübeleriyle yol yöntem öğretebilmelidir.

Lakin bazı ahlaksız büyükler, edepsiz gençler, sanki onların “haklarını koruyormuşçasına” kendi zevklerinin peş inden gidiyor. Ahlakî çöküş, ekonomik zorluğa benzemez. Özgürlük kelimesi de asla ahlaksızlığa kapı açmaz.

“Haya imandandır!” prensibiyle imanı besleyip hayâyı artırmamız gerekir toplumda. Tatlı sözlerle, uyarılar yapmalı... Gençlerimiz tekrar büyüklerin yol yordamıyla hayata tutunmalı.

Belediye yetkililerine bir teklifim vardır: Işıklandırması ile bütün milleti heykelin önünde toplayan, yeşilliklerde dinlenmesine sebep olan bu meydan düzenlemesinin bir eksiğini tamamlamak lazım. Belki ışıklandırma direklerine hoparlör takıp bazen tasavvuf musikisini andıran ney sesi, ya da genel ahlak kurallarına uymayanları uyarıcı ufak kibar anonslar yapılmalıdır. Böylece yanlış yapan gençler, uyarılırken dikkat etmeyenleri de büyükler hatırlatmalıdır.

“Küresel kötülük, evrensel iyiliği” yenmemelidir. Dünya çapında, sosyal medya üzerinden, üzerimize üzerimize gelen bu tehlikeye karşı evrensel iyiliği kuşanmalı, ilahî olan sözleri hatırlatmalıyız. Kötülük yapanların, edepsizlik yapanların, ahlaksızlık yapanların çokluğu kadar; bunları uyarıcı, insanların azlığı, korkaklığı ve çekingenliğidir daha tehlikeli olan.

AHMET TAŞTAN