Az önce bitirmiş olduğum kitabı tanıtmadan sonlandırdığımı hissedemiyorum diyerek samimi duygumu açıklayayım öncelikle.
İnegöl Belediyesinin 9. Kitap Fuarından aldığım Ezgi Akgül hanımefendinin “Vayt Çaklıt / MODA” isimli kitapta günümüz modern dünyasının teknolojiye bulanmış renklerini ve onun yansımalarını okumuş bulunmaktayım.
Maalesef bulunduğumuz olumsuz şartları çok ilginç kelimelerle cümlelere dönüştürmüş. İçine etkileyici anlamlar katmış olduğu satırları okurken etkilendiğimi söylemeliyim.
İşte bu cümlelerden bazıları:
“Bu kitap kimseye reçete vaat etmiyor, hazır çözümler sunmuyor, size mutluluk formülü vermiyor, öğüt vermeyi amaçlamıyor, yol haritası çizmiyor. Size fosforlu kalem uzatıyor sadece. Neyin altını çizip çizmeyeceğiniz size kalmış.” Devamla...
“Amacım öğretmek değil, rahatsız etmek. İnsan rahatsız olduğunda kalkıp gitmek ister, değişmek ister, başka yere bakmak ister. Okuyucunun kaşınmasını istiyorum. Kaşıntı bedenin ‘burada bir sıkıntı var’ diye bağırmasıdır.” gibi ön sözündeki cümlelere siz de göz atmış olsaydınız bu kitaba para verir ve bir an önce okumak isterdiniz.
“Bazı cümlelerin filozof kravatlı, bazen komşu teyzenin ıspanak tarifli. Kimi zaman sözleri akademi koridorlarından, kimi zaman mahalle bakkalının raflarından. Kimi zaman satırlarım akademisyen ciddiyetinde, kimi zaman mahalle sohbeti samimiyetinde.”
Şimdi gel de kitabın diğer sayfalarını merak etme! Gel de okumak için gerekli çabayı gösterme de göreyim seni, diyesim geldi.
İlk sayfalarda “ideal” dediğimiz kavramın anlamı, insanlık tarihi boyunca durmadan değişip durmuş...” Cümlesi ile tarih boyunca “ideal insan” (yani bizdeki kamil insan modeli) hangi vasıflarla anılmış onu anlatıyor.
“Dini değerlerin egemen olduğu dönemde; dünyevi hazlardan uzak duran, manevi olgunluğa erişmiş insan idi, ideal insanın tarifi.
Aydınlanma çağında; aklı ve bilimi rehber edinen, özgür düşünmeyi benimseyen kişiydi ideal insan.
Sanayi devrimi döneminde; üretkenliği ve toplumsal faydayı ön plana çıkaran insan tipiydi.
Günümüzde ise ideal insan; kendini keşfeden ve kendini özgür ifade edebilen kimlik sahibi olarak tanımlandı.” (sayfa 11)
“Günümüz insanı ‘daha iyi olmalıyım’ gibi bir anlayışa evirildi. ‘Daha iyi ben’ olmak için ölçülebilir olmak gerekiyordu. Kaç adım attık, kaç saat çalıştık, kaç kilo verdik, kaç e-posta aldık, kaç takipçimiz var...
Her şey bir rakama dönüşmüş durumda. Kendini rakamlarla ifade edemeyenler ontolojik bir başarısızlıkla damgalanıyor artık.” diyor genç yazarımız.
AHMET TAŞTAN