“İnsan hiçbir şeyle gelir,
Her şeyin peşine düşer.
Sonra her şeyi bırakıp,
Hiçbir şeyle gider.”
İnsanın dünyaya gelişini ve gidişini daha özlü anlatan kaç cümle vardır bilmiyorum.?
Doğduğumuzda elimiz boştu.
Cebimizde umut bile yoktu. Sadece nefes alır verirdik.
Ne malımız ne makamımız ne de ismimiz vardı.
Hayat bize bir sahne kurdu.
Biz o sahnede rolümüzü oynarken her şeyin peşine düştük.
Para, statü, güç, beğeni, alkış…
Oysa unuttuğumuz bir gerçek vardı.
Bu sahne geçici, roller geçici, izleyiciler geçici…
Ve perde kapandığında kimse rolünü yanına alamadı.
İnsan büyüdükçe dünyayı da büyütür içinde.
Küçük bir ev ister, sonra daha büyüğünü…
Bir iş ister, sonra daha yüksek makamını…
Bir başarı ister, sonra daha parlak olanını…
Bütün bu koşuşturmanın içinde,
Sahip olduklarımızın bize ait olmadığını unuttuk.
"Mülk Allah’ındır."
Biz sadece bir süreliğine emanetçiyiz.
Ne fazlası bizim, ne azı bizimdir.
Sonra öyle bir an gelir ki,
İnsan dönüp hayatın ardına bakar ve anlar:
Biriktirdiği hiçbir şey, kalbinde taşıdığı kadar değerli değildir.
Çünkü sonunda, doğduğumuz gibi gideriz:
Eli boş, kalbi dolu ya da bomboş…
Geride kalan tek gerçek, gönüllerde bıraktığımız izlerdir.
Bir yetimin başını okşadıysak,
Bu soğuk havalarda bir evi ısıttıysak,
Bir kalbe su serptiysek, bir gönüle umut olduysak,
İşte o zaman dolu gideriz bu dünyadan.
Aksi hâlde, ne kadar çok şey biriktirirsek biriktirelim,
İnsan son nefeste hepsini bırakır.
Kefenin cebi yoktur.
Bugünün dünyası bizden çok şey istiyor:
Daha hızlı ol, daha fazla kazan, daha çok göster.
Oysa dinin hikmeti bize fısıldar:
“Asıl olan, sahip oldukların değil;
Geride bıraktığın iyiliklerdir.”
Çünkü insan hiçbir şeyle gelir ve hiçbir şeyle gider.
Selam ve dua ile…