Ey yerleri gökleri yaradan ulu Allah, ey kâinatı, görünür görünmez âlemleri çekip çeviren güzel Rabbim, ey geceyi gündüze, siyahı beyaza deveran eden Mevla’m, karıncaya can, arıya hikmet, aslana kuvvet, insana akıl, fikir, irade, göz, kulak veren, rızkına, iaşesine kefil olan Huda… Her şeyi bir hesap üzere yarattın, bildiğimiz ve bilmediğimiz âlemlerde her zerrenin bir gayesi, bir vazifesi var, amenna ve saddakna… Hikmetinden sual olunmaz, edepsizliğime estağfurullah, hadsizliğime tövbe de ya Rabbim şu Trump’ı niye yarattın, şu Netenyahu’yu, onu peydahlayan anayı neye halk ettin?…
Şu herifi ekranda her gördüğümde, Amerikan halkına bileniyorum, böyle kıt akıllı, böyle narsist, böyle ukala, böyle şımarık, böyle hödük birini, kendi başlarına getirip, dünyanın anasını ağlattınız ya, oy veren elleriniz kurusun… Yahu konuşurken daldan dala atlayışına mı, beş yaş altı IQ sü ile “onu isterim, bunu isterim” hallerine mi, dünyaya ayar vermeye çalışan egosuna, salak sulak tehdit cümlelerine mi, üç kuruşluk aklıyla Avrupa’nın kadim devletlerinin başkanlarını, tespih gibi dizmelerine, her birini aşağılayıp gömmelerine mi, dünyanın bir ucunda, kendi halinde yaşayıp giden mazlumların başına musallat olmasına mı, gevrek gevrek gülmesine, gevşek gevşek konuşmasına mı nesine söveyim şaşırıyorum… Tüccarmış, emlakçıymış, ticari zekâsı müthişmiş (!)… Dilimize de pelesenk olmuş “ticari zekâ”… Çakallık yani, bildiğin dolandırıcı, sahtekâr, aşağılık bir zengin işte…
Ya rabbi, cüretimi bağışla, hikmetinden sual olunmaz amma, kainatın sırrında bu mahlukun yeri ne, ekolojik dengeye tahta kurusu kadar katkısı olmayan bu yaratığı başımıza musallat etmendeki muradın nedir?.... Hangi günahımıza, hangi kabahatimize karşılık, yetmiş küsur sene önce halk eyleyip bela ettin başımıza. Şeytan (aleyhillaneh), şahsıyla, iğvaları ve desiseleriyle, fitne ve fesatlarıyla yetmiyor muydu üç günlük dünya için… Ya Netenyahu… Şeytanın öz oğlu, zalimlerin önde gideni, bin yılın katili evet… O daha büyük bir bela, daha kavi bir pislik, tamam… Ama sabah girsek, öğlene başlarına geçireceğimiz, arka cebim kadar ülkeleriyle bunca cüretkâr olmalarının sebebi, dünyayı hizaya çeken ABD ve şu an onu sevk ve idare eden Trump belası değil mi?… Ya Rabbi, günahımız kusurumuz her ne ise, tövbe ettik, istiğfar ettik, tekrar yapmamaya azm-ü cezm-ü kast eyledik, bağışla bizi… Al bunları dünyanın başından… Biz güç yetiremiyoruz, Müslüman camiamız cesur değil, mücahit değil, güçlü değil, bizi biliyorsun imanımız da tam değil, sen yap yapacağını, Gazze’de senin o arzu ettiğin müminler, mümineler… Kayır onları, sen merhamet eyle onlara, muzaffer et onları, nusretinle yetiş… Sen her şeye kadirsin, tuzaklarını başlarına çevir, i.trail’in, abd’nin, Trump ve arkasındakilerin…
Gazze’deki ablukayı delmek ve insani yardım götürmek, esasen, “dünyada az da olsa vicdanlı insanlar varmış” farkındalığını haykırmak üzere İspanyadan yola çıkan filika ve gemilerden oluşan filoyu, takdirle, gözyaşlarıyla takip ediyorum…
Bazı ibadetler farz-ı kifayedir, bu hareket de öyle olacak inşallah. “Yani bir beldede bir grup tarafından yerine getirildiğinde, tüm müminlerin sorumluluğu kalkar” farz –ı kifaye bu dur… Cenazeyi yıkamak, kefenlemek, namazını kılmak, hafızlık ve cihad farz-ı kifaye örnekleridir, bilirsiniz…
İçlerinde politikacılar, aktivistler, sanatçılar, doktorlar, gazeteciler ve yaklaşık elli ülkeden300 civarı vicdanlı insanın bulunduğu 50 civarında gemi 4 eylülde Barselona limanından yola çıktı, Tunus’tan, İtalya’dan, Yunanistan’dan eş zamanlı 20 kadar daha gemi yola çıkıyor… Binlerce insan bu güzel insanları gözyaşlarıyla yolcu ediyor limanlardan… “Küresel Sumud Filosu” manevi yönü muhteşem bir misyonla, tarihi bir aktiviteye imza atacak… Karşılarında hukuk tanımayan, hiçbir etik ve vicdan değerleri olmayan, esfele safilin bir kitle var ki, ne yapacakları, nasıl tepki vereceklerini kestirmek mümkün değil… Yani işin ucunda ölüm ve şehadet ihtimali var….
İnegöl’den ve Bursa’dan bu erdemli topluluğa dahil olan iki isim var bildiğim. Bursa milletvekilimiz Mehmet ATMACA ve İnegöl Belediye Meclisi üyesi ve iş adamı ve gazeteci ve aktivist ve arama kurtarmacı ve siyasetçi ve, ve, … çok yönlü, harika bir kardeşimiz Fikret BAYRAM…
Bir mesaj yazdım kendisine: “Hayatta imrendiğim, yerinde olmayı arzu ettiğim tek bir insan vardı, Hz Ebu Bekir… O, Peygamber efendimizin ilk iman edeni, sırdaşı, yoldaşı, dostu, en yakın arkadaşı… O, sağlığında cennetle müjdelenen bir avuç insandan biri… İmanda ve itikatta onun önünde bir başkası yok... Zengindi, çokça zengindi, malını mülkünü İslam uğruna infak etti. Efendimizden sonra da aynı hal üzere yaşadı ve öyle öldü… Onun yerinde olmak istedim hep…
Gazze içimizi yakıyor, isyandayız, kalben ve ruhen perişan haldeyiz... Müslüman tebaanın, Avrupalı ve dünyalı her vicdan sahibinin içi parçalanıyor, dünya liderlerinin bu denli kayıtsız, bu kadar aciz olmalarına isyan ediyoruz her sabah… Biz bu hal üzere, beş vakit namazda dua, sosyal medyadan cılız bir sitem, sedasız bir kınama ve üstünkörü bir boykotla iktifa ederken bu kardeşimiz işini, gücünü, ailesini, dünyalık her şeyini ardında bırakıp yollara revan oldu. Bu hayırlı hareketin, bu Farz-ı kifayenin taliplisi oldu… Duyduğumda, gördüğümde, gözyaşlarımı tutamadım. Yerinde olmak istedim, imrendim, özendim yaptığına… Ebu Bekir halidir bu hal, merteben oraya ulaşsın, karınca misali yürüyüşün/üz Gazze’nin beraatına vesile olsun. Rabbim sağ salim ve manevi huzurla, mutmain bir hal ile geri dönmeyi nasip etsin”…
Gazanız mübarek olsun ey güzel insanlar!!… Şanınız yücelsin, hidayet versin Rabbim, kalbiniz ve vicdanınız gibi, imanınız da pir ve pâk olsun…
Dönüşünüz, gidişinizden fevkalade onurlu olsun, sağ gidin, salim dönün, Allah sizden razı siz ondan razı…
…
“İman edenler, hicret edenler ve mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihat edenler, Allah yanında pek büyük mertebelere sahiptirler. İşte bunlar kurtuluş ve başarıya erişenlerin ta kendileridir”…TEVBE:20