Türk toplumunun yüz yıllık modernleşme serüveni, beraberinde birçok değerin kaybolmasına da yol açtı. Bunlardan biri de hiç şüphesiz selamlaşma adabımızdır.
Bugün baktığımızda, “selam”, “merhaba”, “günaydın” ya da “n’aber” gibi ifadelerle selamlaşmak sıradan bir alışkanlığa dönüşmüş durumda. Oysa bu dilsel değişim sadece günlük bir tercih meselesi değil; aynı zamanda toplumsal değerlerimizde yaşanan bir erozyonun da göstergesi.
Hâlbuki Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de selamın önemine açıkça vurgu yapıyor. Nisa Suresi 86. ayette:
“Size bir selam verildiğinde, ondan daha güzeliyle veya aynı şekilde karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını arayandır.” buyuruyor.
En’âm Suresi 54. ayette ise:
“Bizim ayetlerimize inananlar sana geldikleri zaman, de ki: ‘Selâm olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti yazdı…’” denilerek selamın bir rahmet vesilesi olduğu hatırlatılıyor.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) de selamı, iman ve muhabbetle doğrudan ilişkilendirmiştir:
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. Size, yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şeyi söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.”
Yine bir rivayette Peygamber Efendimiz (s.a.v.) selamı şu şekilde vermiştir:
“اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ” (Esselâmü aleyküm)
Bazen buna “وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ” (ve rahmetullahi ve berakâtüh) ifadelerini eklerdi. (Ebu Davud, Edeb 132)
Kısacası, selam sadece bir söz değil, aynı zamanda bir dua, bir rahmet çağrısıdır. Bu yüzden selamın adabını öğrenmek, unuttuğumuz bu güzel geleneği yeniden ihya etmek hepimizin sorumluluğudur.