Bugünün insanı hızla akan zamanın içinde yoruluyor. Teknoloji, şehir hayatı, sosyal medya… Hepsi bir yandan bizi daha “bağlı” hale getirirken, diğer yandan kalbimizi boşaltıyor. İnsanlık, maddî ilerlemelerle doyuma ulaşsa da, manevî açlık büyüyor. İşte tam bu noktada tarih boyunca tartışılan bir yol yeniden gündeme geliyor: Tasavvuf.
Kimi için tasavvuf, hurafelerle dolu bir sistem… Kimi içinse İslam’ın kalbindeki derinliklere giden bir yol. Peki büyük İslam âlimleri bu konuda ne diyor?
Âlimlerin Tasavvufa Bakışı
İmam Gazâlî, tasavvufu kalbin ıslahı ve ahlâkın güzelleştirilmesi olarak görür. Ona göre dışı düzenleyen fıkıh ne kadar gerekliyse, kalbi arındıran tasavvuf da o kadar gereklidir. “Fıkıhsız tasavvuf sapıklıktır, tasavvufsuz fıkıh kuru bilgidir” sözü bugün bile yol gösterici değil mi?
İmam Rabbânî, tasavvufu şeriatın ruhunu hayata taşımak olarak tarif eder. Dışta şeriat, içte tasavvuf… İnsanın zahir ve bâtın bütünlüğü burada sağlanır.
Mevlânâ, dinin özünü aşk ve samimiyet olarak görür. Onun şiirleri, aslında kalbi Allah’a yönlendiren bir tasavvuf davetidir.
Abdülkadir Geylânî, tasavvufu takvâ ve ihlâsın pratiği olarak tanımlar. Dışta şeriata bağlılık, içte Allah’a teslimiyet…
İmam Nevevî ise tasavvufu zühd, takvâ, ihlâs ve Allah’ı çok zikretmek şeklinde özetler. Yani bugünün diliyle söyleyelim: Tasavvuf, kalbin sürekli “online” olduğu bir manevi bağlantıdır.
İbn Teymiyye’nin Dikkat Çeken Tutumu
Genellikle tasavvuf karşıtı gibi bilinse de, İbn Teymiyye aslında meseleyi daha dengeli ele alır. O, Kur’an ve sünnete uygun bir tasavvufu kabul ederken, bid’at ve aşırılıkları reddeder. Cüneyd-i Bağdadî’yi örnek sûfî olarak görmesi, Abdülkadir Geylânî’ye saygısı bu yaklaşımın göstergesidir.
Ona göre sûfîlerin doğru tarafı şudur: “Kalbi Allah’a bağlamak, Allah’a yönelmek, dünyadan yüz çevirmek.” Yani özü itibarıyla tasavvufu reddetmez, aksine sahih tasavvufun değerini teslim eder.
Modern İnsan İçin Ne Anlama Geliyor?
Bugün insanlar “daha çok şeye sahip olmak” için koşarken, “daha çok huzura sahip olmayı” unutuyor. Stres, yalnızlık, tükenmişlik… Tasavvuf işte bu boşluğa dokunan bir davet:
* Nefsi terbiye et,
* Kalbi arındır,
* Allah’a yönel.
Bu yüzden tasavvuf sadece bir tarihî mesele değil, aynı zamanda modern çağın insanı için de bir iç yolculuk rehberidir.
Sonuç
Tarih boyunca pek çok âlimin vurguladığı gibi, tasavvuf İslam’ın özüne aykırı değil; bilakis onun kalbine açılan bir kapıdır. Elbette hurafe ve bid’atlerle kirletilmiş şekillerinden arındırıldığında…
Bugün kalabalıklar içinde yalnızlaşan, ekranlara bağlı ama kalbi kopuk insan için sorulması gereken soru şudur:
Acaba tasavvuf, modern dünyada kaybolan ruhumuzun yeniden yol arkadaşı olabilir mi?