Fâtihʼin askerleri, Bizansʼın ok yağmurları ve kızgın yağları altında surlara tırmanırlarken, Peygamber Efendimizʼin müjdesine nâil olabilmenin şevk ve heyecanı içinde;
“‒Bugün şehid olma sırası bize geldi.” diyor, îman vecdiyle canlarından geçerek şehâdete koşuyorlardı.
Mehmed Âkif’in mısrâlarında dile getirdiği gibi:
Zannetme ki ecdâdın asırlarca uyurdu,
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?!
Üç kıt’ada yer yer kanayan izleri şâhid,
Dinlenmedi bir gün o büyük şanlı mücâhid!..
Velhâsıl Allah yolunda fedakârca gayret etmek, îmânın en büyük alâmetidir. Gerçek zaferler ve bayramlar da, bu nevî gayretlerin daha bu dünyadaki mükâfâtıdır.
Nasıl ki Ramazan bayramı, takvâ üzere ihyâ edilen bir ayın ardından verilen mânevî bir şehâdetnâme ise, Kurban bayramı da Allah için yapılan fedakârlıkların bir şehâdetnâmesidir.
İslâm âlemi olarak, bilhassa son yıllarda, hüzün ve sevincin birbirine karıştığı, buruk ve mahzun bayramlar yaşıyoruz.
Unutmayalım ki hakikî bayramların yolu, candan ve maldan fedakârlık imtihanlarını kazanmaktan geçiyor. Zira Cenâb-ı Hak, maddî-mânevî büyük fütûhat ve zaferleri ancak;
‒Zihnen, bedenen ve kalben yorulmayı göze alabilen,
‒Rahat ve konforunu terk edebilen,
‒Derde, tasaya, çileye, yaraya sabırla tahammül edebilen,
‒Yeri geldiğinde dünyevî menfaatinden ferâgat edebilen,
‒Hattâ gerektiğinde canını seve seve kurban edebilen fedakâr müʼminlere nasîb ediyor.]
Cenâb-ı Hak, bugün başta Filistin olmak üzere, bütün mazlum coğrafyalarda canlarını fedâ eden şühedâ hakkı için, ümmet-i Muhammedʼe uyanış, diriliş, birlik, beraberlik, kuvvet, kudret ve zafer ihsân eylesin.
İslâm âlemindeki mazlum ve muzdarip din kardeşlerimizi, yüreğimizin bir yanının buruk olmayacağı hakikî bayramlara eriştirsin.
Biz âcizleri de sevip râzı olduğu, gayret-i dîniyye sahibi sâlih kullarının arasına lûtf u keremiyle ilhâk eylesin.
Âmîn!..
Osman Nûri Topbaş