Bir yol daha var İskandinav koltuğa yığılıp derenin son balığını tutmadan ve son huzur turuna çıkmadan önce her zaman, bir yol daha var işte yok olmanın adıdır bu
gün geçmeyen bir kıyıdır, orda, hep ona ıslak çömleklerin ortasında toprağa bir çocuk usulca kendi dansını kazır, herkes tek bir bisikletle ulaşırken rahata herşeyi beyaz gören dünyaya hiç sinmeyen kokusuyla bir meczup tarlayı ve asvaltı tutup kirli çuvalında yalnız beyaz çöplerini taşır
evler çeşitlenir güneş hücresine döner günü sıyırır akşam zamanın buklesinden gizli bir el tarafından çekilir perdem, artık solgun gecelere dağılırken eskimiş yüzler yeniden yorgun düşlere boğulur her şey, ve gece kalır gece safça, eğri bir kule gibi kırılmış gönüllerin kenarında, sayham uzar uzar sayham şimdi bütün sokakları Harlem
dönsem aşk en güzel düştür şurda, kahveleri kaplayan bir ruhta kanların ıslandığı, sancının kımıldadığı ve erkeklerin ağladığı her çağda inan hiçbir zaman “mutlu aşk yoktur”
develer uçmakta, cüceler büyümekte tıkanmaktadır kasaba yokluğunun hızından, nerde bir aile katılsa akışına hayatın yanmakta sular, evler sabunlanmakta gereksiz bir sapmayla şırıldamaktadır bedenim, bir solukluk hazırlıktır bu çocuğun, meczubun ve benim son bir hamle ile susmanın dilini üleşmemize
sabah, terli uyanışlarla şiştikçe kanım bir kedinin içimdeki kapılara sürünüşünü duyuyorum, kahvaltı, yolculuk, kıymalı börek ve japon şemsiyeleriyle her yerde sanki bütün ipekçilerin tek patronu yalnız benim, yanımdan hamile kadınlar geçiyor dağa doğru düşleri yakın, yakınım vapur güvertelerini, koridorları, bostan ve caddeleri unutmağa artık herşeye uygunum
babam kireçlenen damarlarıyla kalkıyor her sabah sarıeriklerin gölgesinde yaşıyor dedem çocukluğunu annem çok iyi biliyor hiçbir hastalığın kolitle yarışamayacağını çaresiz kabulleniyor herşeyi, bense gözaltlarımın muhasebesini yapıyor kasabanın çatlayan tırnaklarını gösteriyorum arkadaşlara çınarlaraltında havuz başında hiç söndürmüyorum ateşimi çünkü kahvede unutuyor köylüler kasketlerini çünkü en doğru yorumladıkları oluyor yenilginin ve ölümün tarihini, puslu çehrelerini değiştiriyorlar bazen gizli dualarıyla yaslandıkları türbe duvarlarında bunu kıskanıyor yanıp sönen yıldızları yüzüme çağırıp kurumuş sarnıçlara gömüyorum derenin orkinoslarını hiç durmadan saklıyorum
o zaman, eski bir mağaranın yolundayım kızışıyorum, lekesiz tayfımla buluşuyorum parladıkça burnumu kokluyor kuzular yeşiller içine gömülüyor aynam balkonlar yine sana tuzak düşüyor
İhsan Deniz, Adımlarımın Gizli Sokağı, 1986, s.35-38
TURHAN ŞAHİN'İN İNEGÖL ŞİİRLERİ isimli eserinden düzenlenip yayına hazırlanmıştır.