Dünyanın en mutsuz ve en fakir ülkesi
Doğu Afrika’da bulunan Burundi Cumhuriyetidir.
Altı ay önce oradaydım. Rehberimiz bir hikâye anlattı.

Bir gün bir tilkinin kuyruğu kayaya sıkışmış. Ve kesmek zorunda kalmış. Daha sonra bir başka tilki onu gördüğünde kuyruğunu neden kestin diye sormuş. Kuyruğu kesik olan böyle mutlu olduğunu, sevincinden havalara uçuyorum demiş. Bunun üzerine o da kuyruğunu kesmiş. Fakat mutluluk yerine şiddetli bir acı çekmiş. Hemen gelip neden bana yalan söyledin demiş.
Aldığı cevap ibret doludur: O da eğer acı çektiğini diğer tilkilere söylersen asla kuyruğunu kesmez ve bizimle dalga geçerler demiş. Bu iki tilki diğerlerine yaşadıkları acıları mutluluk gibi göstererek diğerlerini de ikna etmeye başlamışlar. Zamanla tilkilerin çoğu kuyruklarını kesmişler.
Bu davranış bir norm hâline gelir;
Çoğunluk onlara geçince, bu sefer kuyruğu olanlarla dalga geçmeye başlamışlar.


Uzun zamandır bu hikâye üzerinde düşünüyordum.
Bir arıza önce küçük bir azınlıkta başlar, sonra çoğunluk olunca gerçek değerleri ters yüz ederler.
Önce toplumu bozarlar. Sonra iyi insanları kötü insanlara ayıplatırlar.

Bu hikâye, toplumların nasıl sinsice bozulabildiğinin çarpıcı bir örneğidir.
Önce bir eksiklik, bir sorun ya da bir yanlış davranış “erdem” diye sunulur.
Ardından bu bozulmuş çoğunluk, ahlaki duruşunu koruyanları geri kalmış,
anormal ve mutsuz olarak damgalamaya başlar.

Bugün bu döngüyü sosyal medyada yaşıyoruz.
Modern çağın kuyruğu kesik tilkileri, filtrelerle parlatılmış hayatlarını “mükemmel” göstererek kendi iç boşluklarını saklamaya çalışıyorlar.
Gerçek hayatta acı çeken insanlar, çevrimiçi dünyada sahte bir mutluluk maskesi takıyor. Sahiciliğini koruyanlar, yani “kuyruğu olanlar”, bu kez baskıya maruz kalıyor:
“Sen neden hep mutlu değilsin?
Neden sen de bu kadar başarılı görünmüyorsun?”
Gerçeklik utanç verici bir şeymiş gibi sunulurken, yapaylık ve gösteriş bir erdem hâline getiriliyor. Eksiklikler, mutsuzluklar ve yapay yaşamlar “normal” kılınıyor; hatta bu yalana katılmayanlar dışlanıyor.

Sosyal medyada gördüğümüz kusursuz yüzler, lüks tatiller, bitmeyen başarı pozları…
Bunların çoğu ilk tilkinin söylediği yalanın modern bir versiyonudur.
İnsanlar acı çektikleri halde bunu gizleyip “harika bir hayatım var” demeye zorlanıyor.
Ne kadar çok kişi bu sahte mutluluğu paylaşırsa, bu yalan o kadar kabul hâle geliyor.
Sonunda gerçek, filtresiz hâliyle ayıplanır hâle geliyor.

Oysa asıl erdem, filtresiz hâlimizle barışabilmektir. Kendi iç huzurumuzu, değerlerimizi ve koruyabilmektir.
Çoğunluk olmak her zaman haklı olmak anlamına gelmez.
Bir yalan ne kadar yayılırsa yayılsın gerçeğe dönüşmez.
Size “mutlu olacaksın” diye sunulan sahte vaatlere değil, kendi hakikatinize tutunun.
Bu yüzden kuyruğunuzu —yani özünüzü— kaybetmeyin.

Selam ve dua ile…