ÖYLESİNE YAZILANLAR

İnsanın şu anda “içinde bulunduğum bir pozisyonda” kendisini yazmaya zorlaması ne kadar zor bir şey. Topluma ikram edebileceğim faydalı bir fikir henüz zihin tarlamda tohuma durmamışken yapay konular üzerinden bir şeyler söylemek yakışık kalmıyor.

Günü geçiştirmek istiyorsam eğer, herkesin televizyon ekranlarından ya da sosyal medyadan takip ettiği birkaç olaya işaret eder, sanki benden farklı yorum yapan yokmuş gibi birkaç cümle yazar geçip giderim.

Şunu çok iyi biliyorum ki “yazarın niyeti neyse, okuyucu da o niyetle” okuyor. Yapay bir takım düşüncelerle, fikirler beyan ettiğimde okuma eylemini ciddiye alan birine sitemli bir eleştiri hakkını da vermiş olurum.

“Ne kadar ahlaksız bir toplum olmuşuz!” diye bir başlık atıp “futboldaki bahis oyunlarından” ya da “tıp dünyasındaki yeni doğan çetesine” bir de “büyük yankesicilere inanan ve onların hala dürüst insan olduğunu kabul eden insanlardan” bahsetmekle geçirebilirim.

Gençlerle WhatsApp üzerinden tartıştığımız konudan da bahsedebilirim. “Atatürk demek, sonsuzluk demek” sözünü anlayamadım gençler siz bir şeyler anladıysanız bana lütfen yazınız” demiştim.

Taze beyinler, içinde Atatürk geçen her cümlenin haklı olabileceğini düşündüğünü fark ettiğimi söylemeliyim. Aleyhine söz söylemekten, eleştirmekten, çekinmeye hatta korkuya varan bir duygu dünyaları söz konusu gibi geldi bana. Eğer biri, tarihin yazdığı ve bizzat Gazi’nin söylediği gerçekleri söyleyiverse, onu bile kabul etmeyecek neredeyse.

“Hocam, fikirleri sonsuz olsun demek istiyor; onu söylemeye çalışıyor” deyip de bu cümleler üzerinden İnegöl’ün billboardlarında asılmış olan, kimin fikrinin ürünü henüz bilmediğimiz bu "sloganik cümlenin" ne anlama geldiğini kavrayamıyorlar.

Yapacağımız konuşma Atatürk'ün kendisi ile alakalı değil; sadece “sonsuzluk” kelimesini oraya yerleştiren kişi ile alakalı ve bu kelimeyle ilgili diye ikna etmeye çalıştım ama sanırım sonunda o meşhur kalın cama çarptım. “O sizin fikriniz hocam bu da bizim fikrimiz nokta.”

Araştırmacıların ifade ettiği gibi tarih içinde "tanrılaştırma fikirlerinin" nasıl geliştiği çok iyi bildiğimiz bir mesele. Hani bizim kültürümüzde de vardır: “Şeyh uçmaz, müritler uçurur” diye. Demek ki her kültürde az çok olan şeyler bunlar.

“Benim naçiz vücudum bir gün toprak olacaktır” diye beyanat verenin tabii ki bedeni “ebedi” olmayacaktır. Ama “Allah’a ait olarak kabul edilen bir sıfatı (ebedîlik, hayy sıfatı) bir beşere yüklemeye çalışmak kimin ne haddinedir.

Lakin sosyal medyadan bile ulaşabilecek onca kayıt vardır. Sevdiğimiz insanları yüceltmeden; nefret ettiğimiz insanları gömmeden rahat edemiyoruz.

“Tarihi tartışmaları bir tarafa bırakıp...” diyeceğim ama bırakılmıyor hala bu meseleler toplumda kavga gürültü/ sebebi olabiliyorlar. Çünkü birileri Müslümanlara bu konu üzerinden ayar vermeye çalışıyor, kendi heva ve hevesinin isteklerini topluma baskılamaya çalışıyor.

Özgür dünyanın insanları olarak, fikirlerimizi tarihin gerçeklerine dayanarak açıklamak bilimsel bir yaklaşımdır. Bunu bir kabul edebilsek. Gerçekçi ve hakikat peşinde koşan, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilecek, ilerlemeye açık zihinlere çok ihtiyaç var. Bir milletin evlatları arasından yetişmiş her bir insanın değeri yaptığı işlerle doğru orantılıdır.

Millet yok sayılarak değersizleştirilemez. Vakti geldiğinde herkes vatanı için gereken hizmeti yapar ve bunu, görenler bilenler takdir ederler. Takdir edilmiş her hizmet, hakkı verilmeye gayret edilmiştir.

Milletin her konuda yalan, yanlış, hatalı, kusurlu işler yaptığını haberlerde izlediğimizde "ne olacak bizim halimiz?!" diyesimiz geliyor. Sahtekarlık, adam dolandırma vb. gibi alanlarda kendini geliştirmiş(!) bir toplum görüntüsü vermek çok kötü.

İşte tüm bu hataların/kusurların, bunalımlı insan tipleri ürettiğini bilmeliyiz. Tedbir olarak kalplerinde Allah korkusu, peygamber sevgisi olan; ahirete iman etmiş, yaptığı her şeyin bir gün hesaba çekileceğini ve ebedî olarak karşılık (cennet veya cehennemde) bulacağını anlatmak zorundayız.

Biz anlatmak zorundayız, gençlerimiz inanmak zorundadırlar... demiyoruz çünkü hidayet Allah'tandır.

AHMET TAŞTAN