24 kasım bu gün, öğretmenler günü…
Otuz üç yıl öncesine gittim yine, her sene böyle olur, film şeridi gibi geçer ilk günden son güne… Sıkı bir muhasebe yaparım, konuşurum, dertleşirim halleşirim, helalleşirim geçmişimle…
Bu gün öğretmenler günü ve ben otuz üç yıl önce bu gün bir yemin etmiştim Tunceli’de, Pertek’te, Mustafa Kemal Lisesi konferans salonunda, al bayrağa el vurarak, bağırarak, haykırarak “… Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı görev ve sorumluluklarımı bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim." diye tamamlamıştım on arkadaşımla birlikte…
Öyle de yaptım çok şükür, öyle de yaşadık… Eşim Ayşe Hanım, dereceyle bitirmişti okulunu, “öğretmen yeterlilik sınavı” nı da dereceyle kazanmış, Kahramanmaraş’ın bir köyünde yeni açılan bir ortaokula, o köylü bir MEB üst düzey yöneticisinin “seçme öğretmen gönderme” hevesi neticesinde atanmıştı iki buçuk yıl önce… Derme çatma evlerde, tek bir göz odada kaldı, sefalet ve yalnızlık yaşadı bu yerde, mükemmel öğrenciler yetiştirdi türlü zorluklarına rağmen…
1992 yazında evlendik ve birlikte Tunceli’ye, Pertek’e yerleştik işte. Aynı okulda ben Fizik öğretmeniydim, o Biyoloji… Kerpiç bir evdi evimiz, şehrin dışında marangoz Hıdır ustanın evi. Ne eşyamız vardı doğru dürüst, ne paramız… Öyle birkaç tencere tava, kap kacak… İki çekyat almıştık taksitle, buzdolabı televizyon filan. Uzun süre perdeleri yoktu evimizin, gazeteyle kaplıydı camlar…
Terör vardı bilirsiniz, kasıp kavuruyordu bölgeyi, her türlü sol fraksiyon eylemdeydi, pusudaydı buralarda…. Her gün şehit haberleri gelirdi, asker, polis, öğretmen…. Sürekli tedirgindik, korkuluyduk, silah sesleri, çatışma haberleri altında birbirimize sığınmış, Allaha teslim olmuş geçirirdik yüzlerce geceyi. Her sabah bu travma ile uyanır, korkuyu, endişeyi ardımıza atar öyle temiz kalple, öyle iyi niyetle, sevgiyle, iyi insan yetiştirme idealiyle koşardık okulumuza, öylece girerdik derslerimize…
Böyle başladık hayata, bir sıfır yenik.. Böyle başladık bu mesleğe bodoslama… Ailesinden dağda terörist olanları, topyekûn sempatizan olanları, hatta teröre çalışanları bilirdik, her sınıfta vardı bir vesileyle tanırdık onları… Gencecik çocuklar, kandırılmış, istismar edilmiş çocuklar… Sınıf mevcutları azalırdı sürekli, “dağa çıktı hocam” dedikleri körpe, tabutla gelirdi birkaç hafta sonra, “bizimkilerle çatışmış, ölü ele geçirilmiş” derdik…. Ona da üzülürdük, gözü dönmüş canilerin köy basıp onlarca kadını çocuğu kurşuna dizdiklerine de aklımız ermezdi…
Bilirdik teröre iltisaklı olanların çoğunu da ama sınıfta ne ayrım yapardık, ne aşağılardık hiç birini… Hepsi evladımızdı, hepsi, canımız ciğerimizdi, bir kısmı kandırılmıştı, düşman edilmişti devletine, milletine… Öyle bakardık, canla, başla, gayretle öğretmeye, eğitmeye adanırdık… En önemlisi de hepsinin esin kaynağıydık, örnek olduk her halimizle, adaletli olduk, iyi davrandık, ilgilendik, sevdik her birini, bunu hissettirdik…
Çok sıkıntı çektik her türlü, mide kanaması geçirdim, ölümlerden döndüm mesela, Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesinde acilde yığılıp kaldığımda tükenmek üzereymiş kanım. Bir güzel tevafuktu, bir öğretmen çocuğu, uzak akrabam uzman doktor Mete Ekşioğlu’na denk gelmem…. Yaşayacak ömrüm varmış, vesile oldu sağolsun…
Sonra biricik oğlum doğdu aynı hastanende, 93 te 24 haziranda… Dünyada bir faninin yaşayabileceği en büyük mutluluk bu olsa gerek, biz onu büyüttük, o bizi… Öğretmenler odasında, bir pusette geçti bebekliği, çakışan derslerimizde öğretmen teyzeleri, öğretmen amcaları ilgilendi…
Sonra okul müdürü oldum genç yaşımda, Şevket CİNBİR keşfetmiş beni, bıçkın delikanlı kaymakam… Adam gibi adamdı belediye başkanı Tahsin YILDIRIM, pentium bilgisayarları ondan aldım okuluma… Harika arkadaşlarımız vardı, mükemmel dostlar, Eser hocam abimdi, rehber öğretmenimdi, eşi oğlumun süt annesi Gül, Racai üsteğmen vardı askerlik şube başkanı, eşi Yegane, Şenay, Turan Bahçekapılı’lar, Selma, Mehmet Ali Akdenizler, Ergün Nur’um vardı merhum, müstakbel (o zamanlar) eşi Arzu, adı soyadı gibiydi Arslan Arslan, Haluk Bütüner, Ferhat Sisligün, Süleyman İzmirlioğlu, lojman komşumdu mesela… Bekârları çok ağırladık evimizde Sebahattin, Namık, Adilhan, ismini unuttuklarım var, pırlanta gibi insanlar…
Beş yıl burada öyle hızlı, öyle yoğun, öyle güzel geçti işte… Mükemmel çocuklar yetiştirdik, her biri milletine faydalı olma çabasında… O gün bu gün bağımızı koparmadık birçoğuyla...
“Esin öğrencimiz çıkmaz aklımdan hiç, ara karneden bir gün önce intihar etmişti… Karnesine zayıf gelirse örgü saçlarını kesmekle tehdit eden annesine, kendi eliyle kestiği saçlarını gazete kâğıdının üzerine bırakmıştı da öylece göçmüştü fani dünyadan… Ruh halini nasıl fark etmemişiz de el birliğiyle zayi etmişiz bu yavrucağı” derim gözlerim yaşlı…
Sonrası beş yıl İnegöl Dörtçelik EML, “zordu ama güzeldi”… En vefalı çocuklarım, matematiği sıfır, fiziği sıfır evlatlarım hatırı sayılır iş adamı şimdi… “Ne öğrettiğin değil, nasıl öğrettiğin ve nasıl hissettirdiğin kalıyor akılda”
Sonrası İnegöl Lisesi müdürlüğü, “zordu ama güzeldi”… “Öğrencinin kişiliğini ödüllendir sen, cezayı hak eden davranıştır.” Dedim, öyle de yaptım..
Sonrası İnegöl Anadolu Lisesi müdürlüğü “harikaydı”… “Biz inandık en iyi olmaya karar verdik” demişiz, öyle de olmuş… Son sınıflarında helalleşmişim bütün öğrencilerimle, eksiğim yok inşallah…
Sonra kısa bir dönem Alanyurt Fatih İlköğretim Okulu, “enteresan bir tecrübeydi”… “Eskisini atmayanın yenisi olmaz” demişim, dört ayda ek bina ve tertemiz bir okul bırakmışım…
Sonra iki yıl Mudanya Sami Evkuran Anadolu Lisesi… “İyi ki tanımışım, Köksal hocamı… Rehberlik çocuğa da, öğretmene de lazım ya, en çok ta müdüre…” “Fiziki mekân önemli, çocuğun hikâyesi kantinde başlar… Kantin harika olmalı” dedik, öyle de yaptık…
Aralarda binlerce gün var, binlerce hikâye var… Hayatına dokunduğumuz binlerce çocuk ve aile var… Film şeridi gibi geçiyor gözüm önümden otuz üç yıl, her sene bugün… Bilerek isteyerek işlediğim kusurum, kırdığım kalp yok sanırım, camiayı mahcup edecek vukuatım da yok, temsilde eksiğim de yok sanırım amma önce Allah’tan mağfiret, sonra da şahsımın densizliğinden incinen her kuldan af isterim, helallik isterim…
El an Gençlik ve Spor müdürüyüm amma serde öğretmenlik var ya bu gün böyle hüzünlenirim ben…
Öğretmenler günümüz kutlu olsun, çok şükür öğretmenim/dim diyenler…
YUSUF ŞEVKİ YÜCEL
24.11.2025 | [email protected]