“Her nefis ölümü tadacaktır! yazmak lazım billboardlara” deyince değerli arkadaşım, zihnimde büyük bir inkişaf oldu. Çünkü malum zihniyet sahipleri Gazi’nin resminin yanına “Sonsuzluğu ondan öğrendik!” diyerek günün anlam ve önemini belirtmişçesine yazmışlar.

Ben de gördüğümden beri bu absürt cümleye bakıyor ve düşünüyorum. Tarihi bir şahsiyeti örtük mesajla ilahlaştırma çabasına mı girmek istiyorlar?

Belki bugün kimse kabul etmese de geçmişte aşırı hayranlık duyanların “Biz ona tapıyoruz!” sözlerini söyledikleri gizli ya da bilinmiyor değildir. Aşırı sevginin insandaki fikrî ve duygusal dengeyi bozduğu aşikardır.

Ezelî ve ebedî olan alemlerin rabbi Allah'ın bir vasfını, sevgilerinin(!) (inanmıyorum ben buna) bir yansıması olarak yazıyorlar demek isterdim.

“Her nefis, ölümü tadacaktır.” ayet-i kerimesindeki bu “tatma” eylemi çok mükemmel seçilmiş bir kelimedir. Çünkü hayatta acı da var tatlı da var. Herkes yaptığı ameller çerçevesinde bu tadı, ruhunun derinliklerine kadar hissedecektir.

Ölümsüz olan hiçbir yaratılan (canlı) yoktur. Herkes doğduğu gibi eceli geldiğinde ölecektir. Beden kara toprağın altına girdiği gibi, belki de, unutulduğunda düşünceler de dağılıp gidecektir.

Hayatın sahibi olan Allah, kuluna verdiği imkanlar dahilinde onu hesaba çekecektir ahiret gününde. İnanan kullarının neler yaptığına bakacak ve onlara sonsuz dünyanın cennet kapılarını açacak.

Büyük insanlara karşı diğer insanların sevgileri ve nefretleri zaman zaman dengeyi kaçırır. Sevenin gözünden insan başka görünürken; nefret ettiğinin gözünden daha farklı görülür. İnsanın bu hali öğrenip kabul ettiği gerçeklere dayanır.

Benzer ama farklı bir konuya dokunalım:

“Biz bu yola kefenimizle çıktık!” diyenlerle “Şehit olursam beni (kefene benzeyen) beyaz kaftanımla gömün!” diyen büyüklerimizin aynı kültürün evveli ve ahiri gibi olduğunu fark etmek zor değildir. İnsan için doğum günü kadar öldüğü gün de önemlidir.

Ne yazık ki ülkemizde siyah beyaz renklerin arasındaki fark kadar zihniyet farkları türedi. Tarihi olayların hakikatini arayanlarla; kendi oluşturdukları kurmaca dünyanın hakikatinde yaşayanlar arasında gözle görülür bir zihniyet farklılığı var.

Fakat “gerçeklerin ortaya çıkma gibi bir huyu vardır.” sözü onu inkar edenlerin tepesinde Demoklesin kılıcı gibi durmaktadır. Ya bir gün tarihi gerçekler ortaya çıkarsa... Ya da savunduğumuz kazanımlar eğer elimizden giderse... gibi endişe dolu bir hayat yaşamaktalar.

Bendeniz bu psikolojiyi kitabın muhtelif sayfalarında görmüştüm. Cehennemle yüzleşen inkarcıların yüreklerinde hissetmiştim. Allah'ı ve ahiret gününe imanı kabul etmeyenler, bir gün yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemin kıyısına getirilip: "İşte bu, inkar ettiğinizdir!” dendiğinde nasıl bir çöküş ile devrileceklerini, görmek isteyenler olacaktır.

Babam derdi ki “gizli boğaya gelen, aşikara doğurur.” Bu da aynı manayı terennüm eder. Yani gizli yapılanlar sonuna kadar gizli kalmaz mutlaka ortaya çıkar ve bunu değerlendirir. Değerliler, değersiz olur; değersizler, kıymete biner.

Kuraklıktan çatlayan topraklar bereketlenmek için nasıl yağmuru bekliyorsa insanın gönlü de öyle bekler hakikat bilgisini. Çünkü bu bilgi hayatı güvenle yaşama bilgisidir. İnsan çürük, yumuşak, bozuk ya da balçık üzerine evin temelini atmaz.

Sevdikleriyle bir ömür güven içinde yaşamak istiyorlarsa doğru bilgilerin ışığında bunu yapabilmelidir.

AHMET TAŞTAN