Bazen bir eylem, bir söz, bir yazı, bir tebessüm, bir bakış karşı tarafa verilmek istenen mesajdan daha etkili olabiliyor. Bu mesajın etkisi insanın kalbine ok saplanmış gibi etki bırakabiliyor.

Bu yazıyı kaleme almaya başladığımda Anneler gününün son saatleriydi. Gazze’ de yaşananları düşünüyorum. Gazze’de annesi ölen çocukları, çocukları ölen anneleri düşünüyorum. Nerdeyse bir asırdan beri ülkemizin başına bela olan terör nedeniyle şehitlerimizin annelerini düşünüyorum.

Çocukları dağa kaçırılan nöbet tutan anneleri düşünüyorum. Bu belayı ülkemizin başına saran emperyalist emelleri olan ülke ya da ülkelerin iğrenç yapılarını düşünüyorum. Umarım ülkemiz terörsüz Türkiye ile en kısa zamanda tanışır ve umarım niyetler inşallah halis olur. Yıllardır ülkemizin hem maddi hem manevi hem de insani kaynağı vatanımız uğruna terör nedeniyle feda edildi, heba edildi.

Dünya üzerine çöreklenmiş barışı sabotaj eden emperyalist emelleri olan insanlıktan nasibini almamış soysuz kılıklı olan ülkeleri düşünüyorum. Gönül kırık, gönül hüzünlü, gözler yaşlı, vicdanlar suskun, diller lal.

 Emperyalist emellerin, barış ümidini soldurduğu bir dönmeden geçiyoruz. Barışın yeşermediği dünyada, çocuklarımızın geleceğine dair ümitsizlik hayata hâkim.  Bütün bu olup bitenler insanın kalbine bir ok gibi saplanıyor. Bu okların acısını azaltmak, iyileştirmek barış içinde ancak ve ancak adil bir dünya düzeninin kurulmasıyla sağlanabileceği aşikâr.

Dünya üzerinde ki bütün bu olumsuzlukların yanında ülkemizde insan onurunu rencide edici olayların olması ise kalplere başka okların saplanmasına sebebiyet veriyor. 

Cennetin ayaklarının altında olduğu ile müjdelenen annelerimizin gününün kutlandığı günün akşamına doğru evimizin bazı ihtiyaçlarını karşılamak için alışverişe çıkmıştım.  Alışverişimi bitirdikten sonra yaya olarak geldiğim yolu yine gerisin geri yaya olarak kat ediyordum. Sözüm ona emekli vatandaşların dertlerine merhem olmak üzere elektrik direğinde içleri acıtıcı bir yazı okudum.

‘Muhtaç emeklilere yardım yapılacağını, yardımdan yaralanmak isteyen emeklilerin belediyeden alacakları formları doldurmaları, bu forumları temin etmek isteyen emeklilerin ilanda belirtilen telefon numarasına başvuruda bulunmaları’ isteniyordu. 

Ülkemiz için iyisiyle, kötüsüyle öyle ya da böyle otuz yıldan aşkın hizmetim oldu. Elektrik direğine yapıştırılan ihtiyaç sahibi emekliler için belirtilen ilan ya da duyuru ruhumu çok derinden sarstı. Bu ülkeye hizmet eden biri olarak emeklilerin dilenci durumuna düşürülmesi içimde bir burukluk oluşturduğu gibi yine içimde baş edilemez bir kızgınlığın oluşmasına neden oldu. Bu durum ruhumda, ülkemizin ve dünyanın geçtiği kaotik ortamın oluşturduğu ümitsizliği bile gölgede bıraktı. 

Ülkemizde gelir gider dengesizliği Emperyalist ülkelerin sömürdüğü ülkelerin durumundan daha acı. İnsanlar açlık ile terbiye edilemez. Bugün emekliler on dört bin dokuz yüz altmış dokuz lira alıyor. Bu ücret insani yaşam için asla kabul edilemeyecek bir rakam.

Yazılarımda zaman zaman belirtiyorum, en düşük emekli maaşı asgari ücretin altında olmamalı diye. Açlık sınırının yirmi dört bin otuz beş lira olduğu bir ortamda en düşük emekli maaşının on dört bin dokuz yüz altmış dokuz lira olması ciddi anlamda sorgulanmalı ve bu sorun biran evvel çözüme kavuşturulmalı.  

Geçenlerde Mecliste bir siyasi figür emeklilere yapılan iyileştirme çalışmalarından övgüyle bahsetti. Bu figürün, emeklilerin durumundan bihaber olduğu anlaşılıyor. Bir yazı hazırlanmış eline verilmiş ve yüzü kızarmadan mecliste okuma cesaretini gösterdi. Bu açıklamalardan insan olarak utandım ve açıklamalar vicdanıma ok gibi saplandı.

 2024 yılı sözüm ona emekliler yılı ilan edilmişti ama ne yazık ki emekliler dilenci pozisyonuna getirildi. Sosyal devlet anlayışı gereği emeklilik sistemi kurumsal olarak adil bir biçimde yeniden düzenlenmesi gerekmekte. Bu çözümün olmadığı durumda emperyalist ülkelerin sömürdüğü ülkelerin kalplere sapladığı okların benzeri ülkemizde de emeklilerin kalplerine saplanmış olacak.

ÖZER YILMAZ