Klasik Ahlak Metinleri dersine girecektim. Seçmeli bir ders olduğu için öğrenciler çok da değer vermiyorlar diye düşünüyordum. Gerçi bu sadece seçmeli dersler için gözlemlediğim bir şey değildi. Çünkü 8 saat, kuru bir tahta üzerine oturup birbirine benzer hareketlerle bir şeyler anlatan insanları (hocaları) dinlemek kolay bir iş değildi.
Klasik Ahlak Metinleri dersindeki konunun hazırlık çalışmaları bölümünde bir ayet-i kerime vardı. Bunun öğrenciler tarafından açıklanması isteniyordu kitapta. Tahtayı açtım ve ayet-i kerimeyi ekrana yansıttım.
-Hadi oğlum sen, şunu bir okuyuver, sonra da yorumla.
İstemeyerek de olsa telaffuz etti kelimeleri tek tek. Ve ardından “adaletli olmamızı istiyor” deyip bıraktı.
- Yorumla, deyince okuduğun metinden daha fazlasını söyleyebilmen lazım ki açıklamış olasın. Ne demek istiyor özetle demedim ki, diye uyarıda bulundum.
Lakin istediğim cevap gelmeyince iş yine başa düştü. Hani derler ya körün istediği bir göz Allah vermiş iki göz, o misal oldu benimkisi. Derslerden bir derste Allah'tan bahsetmek benim için çok anlamlıydı ve bu mutlu ediyordu. Belki de öğrenciler, okula gelirken böyle ilahi şeyleri sadece din dersinde duyacağını sanıyordu.
Şimdi bir edebiyat öğretmeni vahyin ışığını sınıfın dört bir tarafına yaymak ve onu paylaşmak durumundaydı.
“Ey iman edenler!” hitabıyla başlayan ayet-i kerimenin devamını getirmedim. Çünkü bu seslenişin muhatabı çok önemliydi. Her vakit gözümüzün önünde olanlara karşı kör olduğumuz bir hakikat. Dolayısıyla bu seslenişin duyulması için altını çizmem gerek, yanına tik atmam lazım, daire içine almak zorundaydım. Üzerimize alınmamız gereken bir hitapla muhatap oluyoruz burada.
“Eyyyy İman edenler...” Yürürken arkamızdan, tanısını tanımadığımız bir ses bize “bakar mısın?” diye seslendiğinde umursamayız. Aynı konumda tekrar seslendiğinde belki yine umursamayız ama üçüncü kez duyduğumuzda en azından “bana mı sesleniyor acaba?” diye döner bakarız meraktan. “Kırmızı ceketli... Sen, sen elinde çantası olan, bakar mısın?” dediğinde ikiletmeden döner bakarız.
Allah (CC) bizim “iman edişimizi” önemseyerek sesleniyor.. Biraz alınganlık göstermeli, biraz kendimizi muhatap hissetmeli, kulağımızı kabartıp dinlemeliyiz. Çok temel bir vasfımızdan bahsediyor 8 milyar insanın içinde bizden. Çünkü “iman etme” vasfı en temel özelliğimiz. Allah ile bizim aramızdaki irtibatı sağlayan eylem bu kelime. Onunla (CC), benim aramda ne alaka var diye merak edenler için “iman ediyorsun ya, işte en büyük bağlantı bu. Vallahi alemlerin Rabbi ona dayanarak sana sesleniyor. Lütfen üzerimize alınalım dedim, daha başlangıç safhasında.
Devam ederek;
‘Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun.”
Adalete sarsan en büyük sebeplerden biri kendimizin ya da akrabalarımızın zararına olabilecek bir konuda doğruluktan ayrılma ihtimali, artık ihtimal değil, “kesinlik” üzerinde bir tutumdur günümüzde. Akıllılık derler, mantıklı olmak derler, ya da aidiyet bağı derler, bizden olanı korumak derler... Derler de derler... Adaleti sarsacak en ince noktadan yakalanmamak için zayıf tarafımızdan uyarıyor Allah (CC) bizi.
AHMET TAŞTAN