Uzun sayılmayacak bir zamandan sonra günlük olarak Kur'an okumaya başladım, meali ile beraber. Ve Al-i İmran suresinin 75. ayeti düşünceme takıldı.

Nedense böyle ayetler dikkatimi çekiyor. Bunlara “sınıflandırma (tasnif) ayetleri” desek belki de iyi bir yan başlık olur. Merak edenler, sözü geçen ayetin tefsirini de okuyabilirler. Elimdeki mealde şöyle yazıyor:

Kitap ehlinden öyleleri de vardır ki, kendisine bir “hazine emanet etsen” sana aynen iade eder. Fakat öyleleri de vardır ki kendisine “bir dinar” (bir tek altın) emanet etsen gidip tepesine dikilmedikçe onu sana geri vermez.”

Tam burada bir duralım ve düşünmek için soluklanalım, kelimeleri anlamaya çalışalım.

“Ehli kitap dediği Yahudi ve Hristiyanlar” yani Tevrat’a ve İncil’e inanan insanlar. Hepsi bir değil, yani inançları aynı da olsa farklı karakterde insanlar olabilir. Bu bize, bir toplumdaki insanları tek kefeye yani bir tanım cümlesi içine koymamayı salık verir.

“Yahudiler şöyle şöyle zalim, kötü insanlardır.” “Hristiyanların da onlardan kalır yanı yoktur.” “Avrupalılar şöyle şöyle dürüst insanlardır. Hele Almanlar yok mu? Aramlar “aka ak, karaya kara derler, gibi toptancı bir anlayış doğru değildir.

Kur'an-ı Kerim'in söyleyiş tarzı, üslubu seferbize, “söz ahlakını” da öğretir. Düşünce yöntemini dd iyi yakalamak gerekir.

En çok, “kızdığımız zaman” insanlar hakkında ince düşünceden mahrum kalarak “hepsinin köküne kibrit suyu” mantığıyla yaklaşıyoruz.

Ama Cenab-ı Allah: “bir kavme olan kızgınlığınız, sizi adaletten saptırmasın” der. Sapla samanı ayırmak gerekir vesselam.

“Ehl-i kitaptan öyleleri vardır ki kendisine hazine emanet etsen...” Yani çok değerli bir şey vermiş olsan. Verilen şeyin bir kısmının çok azına tamah ettiği bir şeyin çok çok fazlasını versen, öyle dürüsttür, öyle şahsiyetli, öylesine düzgün karakterlidir, öyle adildir ki sana hakkını geri teslim eder.

Bu tutumun kaynağı nedir? Kitap ehli olmaları olsaydı bunlar farklı davranmazlardı. Demek ki farklı olan karakterleridir. Peygamber Efendimiz (sav): “İnsanlar madenler gibidir.” diye bir hadisi var. Her madenin kendine has bir takım özellikleri, özgünlüğü söz konusudur. Altın, gümüş, inci, mercan vb. farklı farklı karakteristik özelliği vardır.

Allah'ın bu şekilde kitap ehlini sınıflandırdığı gibi müminleri de sınıflandırdığı ayetleri vardır. “Müminlerden öyle erler vardır” ki diye başlayarak açıkladığı insanlar var. “İnsanlardan öyleleri vardır ki” diye anlattığı sınıflandırmalar var.

Velhasıl, eğer kitabın ışığında insanlar gibi çeşitli ve karmaşık bir yapıya bakacaksak, öğreneceğimiz “dil ahlakı” yüksek bir hassasiyet içerir. Ve bu bizi adalete götürür.

Ayetin devamında “bir dinar emanet edildiğinde tepesine dikilmedikçe sana geri vermeyen” ehli kitabın ana düşüncesi nedir, cevaplıyor. “Bunun sebebi ümmi Arapların yani başka dinden olanların, bizim üzerimizde hakkı mı olurmuş?” şeklindeki iddiaları belki de inanışlarıdır.

Kendilerini üstün gören çıkar ve menfaatlerini kibirlerine yaslayanlar, insanların mallarından ve canlarından koparabildiklerini koparır ve bunu kendileri için hak olduğunu zannederler. İşte bu anlayış farkı insanlara zulüm üzere davranmayı da getirir. Allah, yeryüzünü adaletle hükmedilsin diye yaratmış; kitabı da bir ölçü olsun diye indirmiştir. Fakat insanların farklı karakterleri, değişken mizaçları imtihanın bir sırrı olarak var kılınmıştır.

İnsanlar arası ilişkilerde, emanete sahip çıkanlar, hangi inançtan olursa olsun değerli, kıymetli ve övülmeyi hak eden insanlardır. Hanry Ford “insanların güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi yeğlerim.” demesi başarısının da sırrını taşır.

Vahiyden ilham alarak, gerek içerik gerekse üslup hakkında hayatımıza katacağımız çok güzel değerler olduğunu hissetmiş olmam vesilesi ile bu satırları yazdım.