Bireyin davranışında kendi yaşantıları yoluyla kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme süreci olarak eğitimi tanımlanmakta bilim insanı Selahattin Ertürk. Bir eğitimci olarak ülkemiz insanının eğitim sürecini yaşantısının merkezine almamasına şaşırıyorum.

Ülkemiz insanı ile başka ülkelerde ki insanların davranış ve alışkanlıklarını zaman zaman karşılaştırma imkânım oluyor. Davranışların ve alışkanlıkların ülkemizin sosyal yaşamına olumsuz yansımasına neden olan şeyler nedir diye de zaman zaman iç sesimle değerlendiriyorum. Bu değerlendirmem hem merkezi yönetimi hem yerel yönetimleri hem de halkı içine alıyor.

Klişe bir kavram olacak ama ülkemizin eğitim sistemine eğitim sistemi demektense, öğretim sistemi demenin daha yerinde olacağını belirtmek istiyorum. Türk Eğitim sistemi öğretim boyutunu merkezine almış lastiği patlamış bir tır gibi otobanda istemsizce, hedefsiz, amacı olmayan bir yapı içinde yalpalayarak yoluna devam ediyor.

Yalpalayarak giden bu sistem toplumun geleceğinin üzerine kâbus gibi çökecek ve çöküyor. Sistemin yalpalanmasından yönetim kademesinde bulunanalar rahatsız olmuyor. Rahatsız olmuyorlar ki ciddi anlamada bir müdahalede bulunmuyorlar.

Devekuşuna demişler ‘Sen deve misin kuş musun? O da demiş ki ben kuşum o zaman uç demişler. Devekuşu uçmayı beceremeyince ben kuş değil deveyim demiş. Deveysen o zaman gel bizi sırtına al taşı demişler. Devekuşu bakmış bu da zor bir iş, o zaman da demiş ki ben kuşum.’ Şimdi bizim eğitim sistemimiz eğitim sistemi mi, öğretim sistemi mi?

Milli dediğimiz sistem, her yeni gelen bakan tarafından hercümerç ediliyor, eski bakanın yaptıkları bozuluyor. Yeni gelen bakan kendi kafasına göre sistemi yeniden dizayn etmeye çalışıyor. Sistem kendini yenileme ve tamamlama aşamasına gelemeden bakan görevinden alınıyor.

Eğitim bakanlığının önünde milli kavramı olması hasebiyle sistemin bir kişinin öngörüsüne ve düşünce felsefesine bırakılacak kadar önemsiz olmaması gerekiyor. Eskiden Milli Eğitim Şuraları vardı. Milli Eğitim Sisteminde köklü değişiklikler yapılmak istendiği zaman toplumun her kesiminden insanların olduğu, bilimsel araştırmaların sonuçlarının yansıtıldığı Milli Eğitim Şuraları toplanırdı.

Burada alınan kararlar eğitimin geleceğine yön verirdi. En son 20. Milli Eğitim Şurası 1921 yılında yapılmış. Burada 128 karar alınmış ama alınan kararların çoğu kâğıt üzerinde kalmış.

20. Milli Eğitim Şura’sında ‘Eğitimde Fırsat Eşitliği’ ana temasıyla “Temel Eğitimde Fırsat Eşitliği, Mesleki Eğitimin İyileştirilmesi, Öğretmenlerin Mesleki Gelişimi” konuları üç ana başlık halinde ele alınmış. Şura’da ele alınan başlıkların hepsi birbirinden değerli.

Temel Eğitimde Fırsat Eşitliği teması bile başlı başına bir ana uğraşı alanı. Bu temanın uygulamak istenmesi halinde bile ekonomiden tutunda iş piyasasına, iş piyasasından tutunda meslek piyasasına meslek piyasasından tutunda eğitimin felsefesine, eğitim felsefesinden tutunda özel okulların varlık gerekçelerine kadar her sektörü etkileyebilecek bir güce sahip.

Sahi biz niçin başaramıyoruz? Her şey kâğıt üzerinde çok güzel raporlara yansıyorken uygulama aşamasında niçin sonuç alıcı hareketleri yapamıyoruz. Bu acaba öğrenilmiş çaresizliğin sonuçları mı? Türk insanın hayatı niçin hep ‘mışlar’ üzerine kurulmuş. ‘mışları’ hayatın içinden çıkaracak kültürümüzün felsefesinin özüne, küresel boyutta rekabet edebilir bireylerin yetiştirilmesine uygun eğitim sisteminin hayat bulması ne zaman başarılacak?

Okullarda iyi insan olmak üzerine birçok nutuklar atılıyor. İbadethanelerde iyi insan olmak üzere birçok vaazlar veriliyor. Toplantılarda, cemiyetlerde iyi insan olmak üzerine birçok söylemler söyleniyor.

Her adım başı iyi insan olmanın erdemleri anlatılıyor olmasına rağmen gel gör ki bu iyi insan olma hasleti bir türlü toplumu sarıp sarmalamıyor. Piyasa kültürümüzle uyumlu olmayan insan yığınıyla dolu.

Sistem ne yazık ki iyi insan yetiştirme kabiliyetinden uzaklaşmış. İyi insan yetiştirme kabiliyetinden eğitim kurumları uzaklaştığı gibi ibadethaneler de uzaklaşmış.

Bunun yanında iyi insan yetiştirme vaadiyle varlıklarını sürdürmeye çalışan cemaat, tarikat, sivil toplum kuruluşları da hedefe uygun davranış sergilemiyorlar. İyi insan yetiştirme hedefini niçin başaramıyoruz. Toplumun her kesimi ama her kesimi şapkalarını başının önüne koyması, düşünmesi ve çözüm üretmesi gerekiyor.

ÖZER YILMAZ