Birey ve toplum arasındaki etki oranı kaçtır? Anlatamadım galiba. Siz anlayamadınız ihtimalini hiç hesaba katmıyorum burada. Çünkü net ifade edilemeyen düşüncelerim sadece bir varsayım. İspatlanmış ilmî bir sonuç değil; ne bir sosyal deneye ne de bir ankete sırtını dayamış değil.
İnsan tekini etkileyen toplumun “potansiyel tesiri”nden bahsetmek istiyorum. Daha doğrusu bu konu üzerinde beyin fırtınası yapasım var. Fikir tohumu filizlenmeye başlayınca peşinden sürükler insanı.
“Cemaatle kılınan namaz tek başına kılınan namazdan 27 kat (derece) daha faziletlidir." hadis-i şerifini dikkatle merkezde tutuyoruz." “Kat/ derece" kelimesi bir ölçü birimi midir? Belki ama, km, kğ, litre gibi bir şey değildir. Bu "kat/derece" kelimesinin eni, boyu ve ağırlığı bireyin yaptığı/yapabileceği ile ilgili.
Abdestini güzelce alır, niyetini sağlamca yapar, kalbini ve kalıbını Allah'ın manevi huzurunda tam bir ihlasla namaza durur. Tek başına namazını kılan birinin namazı, “bir kat”tır denilebilirse bu “birim-değer” olur. Tabii herkesin bireysel namazı, güç getirebildiğince “olması gerekene” yakın olmalıdır yani “hakkıyla kılınan bir namazdır.” Maddi bir şey değil ki ölçüsü, herkes için aynı olsun.
“Kat/derece" kelimesi için diğer ölçü birimlerinde istenen ya da kabul edilen kıstaslar geçerli olsun. Lakin mahiyetini el yordamıyla arz etmeye çalıştık artık, anlayan anlamıştır.
Şimdi neden “27 kat/derece” denildiğini düşünelim. (Bazı rivayetlerde 25 sayısı da geçer, ifadesini de ufak bir not diye ekleyeyim buraya.) Hiçbir fikrim yok! Eğer 100’ü tam olarak kabul edersek dörtte bir olur, gibi bir yaklaşım bana uzak görünüyor. Burada “birim”i ölçü almak ve onun kat-be-kat üzerinde olduğunu vurgulamak gerektiğini düşünüyorum. Bir bütünün çeyreği değil; bir “tam”ın katları olarak düşünmek daha doğrudur bence. Amacımız, düşüncemize ölçü tutacağımız hadisin doğru mu değerlendiriyoruz’u anlayışınıza takdim etmek. Eldeki ölçünün nasıl oluştuğunu ve ne işe yaradığını bilmeyenin yaptığı hesaplama sonuçları da tartışılır hale düşebilir. Bunun farkındayız.
Kişi olarak yapılan bir işi, toplumla birlikte yapmanın tesirini düşünelim.
Son zamanlarda “toplumsal baskı" diye tarif edilen ve tüm baskılara “bireysel özgürlüğün gücü” ile tepki veren gençlerin gözünde kötü ve olumsuz algılanan “mahalle kültürü” artık kan kaybetmekte. Tüm cephelerde verilen bu savaş “eski anlayışın” can çekişmesine kadar gelmiştir. Her kim yapıyorsa (aslında biliyorum onları) gençleri atalarından, analarından, babalarından kurtaracak(!) her türlü zihinsel, ahlakî, sosyal kalkanları yıkmak istiyor.
Komşuluk hakkı, akrabalık hakkının yanında vicdan ve insanlık anlayışı üzerine inşa edilmiş sosyal yardımlaşma, hal hatır sorma, bazen de anne babaya haber verme tehdidi vb. davranışlar kaybolmakta.
“Alemlerin Rabbi ne der(?)" anlayışından "el alem ne der(?!) " anlayışına (d)evrildiğimiz yani dinî hayattan sonra geleneksel hayat da tarihin tozlu sayfalarındaki yerini almak üzere.
"El alem ne der(?!)" anlayışı (bu büyük bir sapma olsa dahi) dini gelenekten beslenen bir ortamın kırmızı çizgisi idi ve önemliydi.
Peki, şimdilerde mantık ne? "Kim ne derse desin(!)" Birey bu kadar güçlü müdür toplum karşısında? Yani topluma baş kaldıracak kadar inatçı ve dik başlı mıdır? Kendisinden 27 kat fazla gücü olan (öyle düşünüyorum) bir yapıyla nasıl baş edebilir? Düşünmek lazımdır.
Eskiyi tutan ne varsa; kanun, yönetmelik, inanç, örf, adet vb. her şey yeniden dizayn edilmelidir, dediler ve gereğini yapıyorlar yıllardır. Bireyin değişim gücüne güç katacak (-mış gibi görünen her şey) sahaya sürülmüştür öteden beri.
Geleneksel toplumdaki "El alem” ile modern toplumdaki “El alem” değiştirilebilir parçalardır. Gençlerin sosyal medyada takip ettiği sayfalardaki "sanal alem", "el alemin" koltuğuna oturmuş olabilir.
Diziler, sinemalar, reklamlar ve propaganda ile biçimlendirilen sosyal medyanın, kişisel tercihleri nasıl etkilediğini bilmeyen yoktur herhalde. “Mahalle baskısı”nın “sosyal medya baskına (linçine)” dönüşmüş olma ihtimali yüksektir.
(DEVAM EDECEK İNŞALLAH!)
AHMET TAŞTAN