İnsanoğlu etten, kemikten yaratılmış. Ete ve kemiğe; ruh, duygu, akıl, zekâ ve düşünce yüklendiğinde ve bu özellikler insanlık için kullanıldığı zaman yaratılmışların en mükemmeli olarak tanımladığımız insani kâmil ortaya çıkıyor.

Ete ve kemiğe ruh ve duygu yüklenmediği zaman insanoğlu dediğimiz varlık et yığını pelteden başka bir şeye benzemiyor. Hani akıl ve zekâ onlar nerede kaldı, sorusunu soranlara ise akıl yaratanı bulmak için muhakeme gücünü, zekâ ise sorunları çözme becerisi olarak karşımıza çıkmakta.

Zaman zaman akıl ile zekâ her ne kadar birbiriyle karıştırılsa da özünde iki kavram aynı şeyleri ifade etmiyor. Akıl manevi ve maddi cepheyi temsil ederken, zekâ materyal cepheyi temsil ediyor. Akıl inancı, imanı, insani kâmil olmayı temsil ediyor. İnancımız gereği bütün insanoğlunun yaratan tarafından akıl mücevheriyle mücehhez olması istenir.

Bilindiği gibi bütün yaratılanların hepsinde ama hepsinde istisnasız zekâ var ama bütün yaratılanların hepsinde akılın olduğunu söylemek mümkün değildir. Yaratan insanoğlunu akıl mücevheriyle mücehhez etmesiyle ona bir takım sorumluluk yüklemiştir. Bu sorumluluğun başında bir yaratanın olduğunu bilmesi ve ona iman etmesi en başta gelen bir sorumluluk olarak karşımıza çıkmakta.

İnsanoğlu düşünceleriyle, aklıyla ve zekâsıyla etten ve kemikten yaratılmış diğer insanlardan ayrılır, yaratan katında. Zekâsı ve aklı aynı doğrultuda olduğu halde düşünce ve davranış bazında yaşadığı farklılıklar, insanları diğer insanlardan ayıran en önemli özelliktir. Düşünceler ve buna bağlı davranışlar insanoğlunu insani kâmil düzeyine çıkarabileceği gibi en aşağılık mahlûk düzeyine de indirebilir.

İnsanoğlunun yaratılanlar içinde en mükemmel bir varlık olduğu hep söylenir. Bu mükemmeliyetin her insan için olduğunu söylemek bizi yanlış yargılara götürür. Bütün bu özelliklerin içinde insanoğlunu insan yapan en önemli özellik hiç şüphesiz duygulardır.

Duyguda sevgi var, şefkat, merhamet var, adalet var, paylaşmak var, cömertlik var, kısacası insan olmak var. Bunu net olarak söylemek istiyorum. İnsanoğlunda eğer sevgi, şefkat, merhamet, adalet, paylaşmak, cömertlik, duyguları yok ise o insanoğlunun insani kâmil olduğunu söylemek mümkün olmayacaktır.

Malum Siyonist İsrail yıllardır anti septisizm kavramını kullanarak kendisine sürekli acındırma duygularının oluşmasını sağladı. Bu acındırma duygusu ile kendisine koruma kalkanı oluşturdu. Bu koruma kalkanı öyle bir kalkan ki tabiri caizse diğer insanların nefes almaları bile yasak.

Siyonist sistem ve Siyonist insanlar en aşağılık duygu ve davranış biçimini sergileyebiliyor. Bunların sergilediği duygu ve davranışlar vicdanı kıt, merhameti kıt, şefkati kıt olan insanlar tarafından mazur görülebiliyor. Dünya öyle bir noktaya dönüşüm yaptı ki varsa yoksa Siyonizm. Siyonizm’in ayakta kalması için her türlü aşağılık davranış, düşünce ve duygular mubah görülebiliyor.

Siyonizm dünya için tehlikeli bir noktaya doğru gidiyor. Bu tehlikenin devam etmesini sağlayan kaynakların başında ne yazık ki kendilerine Müslüman dediğimiz toplumlardan geliyor.

Her ne kadar mazlumların kanlarının dökülmesinin durdurulması konusunda bir ümitsizlik olsa da bir gün Siyonizm, kendisiyle işbirliği yapanları da kendi kanında boğacaktır, bu kaçınılmaz görünüyor. Muhakkak bir gün mazlumların ve masumların kanları yakalarına yapışacaktır.

Dünya üzerinde barış sancağının yükselmesi insani kâmil olarak düşünmek ve düşünceleri davranış halinde göstermeyle mümkün olacaktır. Her ne olursa olsun insan olmak için insan gibi düşünmek gerek.

ÖZER YILMAZ