Yine Efendimiz (s.a.v), şahsî hayatında zühd hâlinde yaşıyordu. Kifâyet miktarı ile geçinip ihtiyaç fazlasını cömertçe infâk ediyordu.

Oʼnun zâhidliği, yoksulluktan kaynaklanan mecburî bir zühd hâli değildi. Zira zaman zaman ganimetler ve hediyeler geliyor, hâne-i saâdetleri mal-mülk ile dolup taşıyordu. Dileseydi çok rahat bir hayat yaşayabilirdi.

Fakat O, ferdî hayatında zâhidâne bir yaşayışı gönüllü olarak tercih ediyor, elindeki nîmetleri ümmetinin muhtaçlarıyla paylaşmadan huzur bulamıyordu.

Zira gönlü merhamet mayasıyla yoğrulmuş olan Efendimiz (s.a.v), yaşama zevkini bir kenara bırakmış, yaşatma sevdâsına gönül vermişti.

Efendimiz (s.a.v): “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” buyuruyor. (Buhârî, Edeb, 96)

Dolayısıyla bizler de Efendi-miz’le âhirette beraber olmak istiyorsak, Oʼnun hâliyle hâllenmeli, ahlâkıyla ahlâklanmalı, hayat ve hâdisâta Oʼnun hissiyat ve fikriyâtıyla bakmaya çalışmalıyız. Bunun için de evvelâ, Oʼnun, ümmetine duyduğu engin şefkat ve merhametten hisseler almalıyız. Mensubu olduğumuz ümmet-i Muhammedʼin dertleriyle dertlenip, ümmetin mazlum ve muhtaçları için kalbî ve fiilî duâlarda bulunmalıyız. Zira bunlar, Rasûlullah (s.a.v) Efendimizʼe olan muhabbetimizin belki de en güzel şâhitleri olacaktır.

Bir hadîs-i şerîfte şöyle buyruluyor: “Allah katında, kulun şöyle demesinden daha sevimli bir duâ yoktur:«Allâh’ım! Ümmet-i Muhammed’e umûmî bir rahmet ile merhamet eyle!»” (Ali el-Müttakî, no: 3212, 3702)

Hak dostlarından Mâruf-i Kerhî Hazretleri de şöyle buyurmuştur:

“Kim her gün on defa:«Allâh’ım, ümmet-i Muhammed’in hâlini ıslâh eyle!

Allâh’ım, ümmet-i Muhammed’in sıkıntılarını gider!

Allâh’ım, ümmet-i Muhammed’e merhamet eyle!» derse, Allah dostlarından yazılır.” (Ebû Nuaym, Hilye, VIII, 366)]

Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:

“Bir işi kapalı, bağlı, örtülü görünce; artık çözülmez, halledilmez ve açılmaz diye düşünme! Tasalanma ve müteessir olma! Bil ki âb-ı hayat, karanlıklar içindedir.”

[Her karanlık gecenin nurlu bir şafağı olduğu gibi, zulmün sonu da zevaldir. Allâhʼa teslîm olan bir müslümana, hangi zorlukla karşılaşırsa karşılaşsın, bedbin/ümitsiz olmak değil, bilâkis nikbin/ümitvâr olarak, sabırla gayret etmek düşer…

Filistinʼde bir asır önce başlayan mezâlim, son dokuz aydır vahşî bir katliâma dönüşerek devam ediyor. Bütün dünyanın gözleri önünde, asrın en büyük cinâyeti işleniyor.

Fakat mazlum müʼminler yılmıyor, sabır ve ümitle direnerek bütün insanlığa büyük dersler veriyorlar. Zira Cenâb-ı Hak, îmanlarına sadâkatleri nisbetinde, kullarının sabrını, sebâtını, tâkatini de artırıyor.

OSMAN NURİ TOPBAŞ