Rivayettür: Ebu Abdullah ez-Zâhidî-rahımehüllahi aleyhi- Aydur ki kişiyi, her gün(lisan-ı hâl ile) kabri, çağırır ve aydur kim:

- Ey Âdem oğlu! Ben yalnızlık eviyem.. Kur’an-ı Kerîm’i (burada kendine) yoldaş eyle… Ben, karanlıklar eviyem dünü-gün (kılacağın beş vakit) namaz ile beni (aydınlat ve) münevver eyle… Ben (sırf) toprak (tan oluşmuş yayğısız ve çıplak bir) evim…

Amel-i salih (işleyerek onun) ile beni döşe… Ben, yılanlar, akrepler eviyim (Bu nedenle bana tiryak ile gel.. “Tiryâk” nedir dir isen (açık-seçik söyleyelim ki): o, tevbedir. Ben, tarlık (ve yokluk) eviyem (hazırlıklı ol!) Bana, sadaka ile gel… Ben muhtaçlık eviyem.. (yapacağın ibadetler, ahlâkî vazîfeler ile gel ki) bu muhtaçlık beyliğine gelürken azığını hazır it… Ben, münker ve nekirin (ilk sorgulama yaptığı) eviyem…

Dünyada iken çok ama çok çok “La-ilâhe illallâh Muhammedü’r-Resûlüllâh” de ki bana gelicek (yani: fizikî âlemden meta-fizik âleme geçerken de) dimekliğin (tevhid kelimesini söylemen) sana müyesser ola…

Ebü’l-Hasen el-Hemedânî-rahmetüllahi aleyhi- aydur: Süâl-i Münker ve Nekîr de (acaba) hikmet nedür? diyecekseniz (cevap şöyle olacaktır). Şüphesiz Hak Teâlâ (gerçekten) allâmü’l-guyûyptur. (Yani: O, dünyada gizli âşikâr her şeyi bildiği gibi gayp âlemini, (bir diğer ifadeyle, meta-fizik âlemini de kesin kes bilir.

Bu cümleden olmak üzere) münker-nekîrin süallerine (kulları tarafından verilecekcevapları) onlar, vermeden önce de bilir; cevap vereni de vermeyeni de bilir; mutî olanı da âsî olanı da bilür. (Böyle olmasına rağmen Münker-Nekîr tarafından ilk sorgulama yapılacaktır.

Hikmetine gelince: Hikmet, budur kim Hak Teâlâ, Âdem Peygamberi kim vücûda getirmekliği irade etti; melâikelere ayıttı: - Ey Meleklerim! Dilerem ki (kendime) bir halife yaratam; (cevaben ) melekler ayıttılar kim. “Ya Râb! Yaratırsınız amma (o niteliklere sahip olan bir halife ve onun izinde) olanlar, (yer yüzünde) fesad iderler; kan dökerler (diyerek karşı görüşlerini açıklayınca) Hak Teâlâ, ayıttı:

- Ey meleklerim, anı ben bilirem ki siz anı bilmezsiniz. Dedi. Bakara Sûresi’nin 30.ncu âyet-i keîmesinde beyân olunduğu üzere bu konu, Hz. Peygamber –sallallâhü aleyhi ve selleme şu ifadeler ile hatırlatılmaktadır:

“Habîbim Ya Muhammed! O vakti hatırla ki Rabbin, meleklere ben, yer yüzünde hükümlerimi ve koyduğum kuralları uygulayacak bir halife –bir diğer ifadeyle- bir insan yaratacağım demişti.

Melekler de cevaben: (Ya Rab! Verdiğin nimetlere şükrederek vereceğin nimetleri de göz önünde bulundurarak biz, seni dâim anıyor, tesbih ediyor ve zat-ı ulûhiyetinizi, bütün noksan sıfatlardan tenzih ediyoruz.

Niteliklerini beyan eylediğiniz ve halife olarak nitelediğiniz ve “Âdem” ismini verdiğiniz bu varlığın yaratılmasına hiç gerek var mı? Biz, melekler olarak, sana hamd-ü senâ görevimizi dâimî olarak yerine getirip duruyoruz. Hal böyle iken yer yüzünde fesat çıkartacak ve kan dökecek olan böyle bir varlığın yaratılmasında ne yarar olabilir ki.?

Yüce Allah, meleklerin endişe dolu bu süallerine cevaben şöyle buyurdu: - Gerçekleri en iyi bilen benim… Ben, sizin bilmediklerinizi de biliyorum dedi ve Âdemin yaratılışı ile ilgili son noktayı koydu.

Belirlenen ilâhî proğrama göre yaratılan ve bir müddet eşi Havva ile cennet hayatı yaşayan Hz. Âdem, yer yüzüne indirildi ve burada ömrünü tamamlayınca da ölümü tadarak yaşadığı dünyevî hayatın hesabını vermek üzere fânî dünyadan ayrıldı.

RECEP AKAKUŞ Hocanın eserinden düzenleyip yayına hazırlayan

Ayhan Talha Bayraktar