Değerli Ahmet hocam,

İnsanların böyle durumlar karşısında yetkililere emretme dili ile, bir takım akıl vermeler, bir takım yönlendirmeler hatta devlete karşı, adalete karşı kışkırtmalar, küfürlü hakaret edici cümleler yazmalarına karşı durduğunuzu, mesajlarınızdan okumuş bulunuyorum.

Biliyorum ki siz de bir karşılık beklemediniz. Nasıl ki yazdığınız mesajlarla çocuğun karşısında kuvvetli olan müdürü savunmaya kalkıyorsunuz, ki bu yanlış anlaşılıyor. Aslında bir taraftan da sosyal medyanın üzerinden kalabalık bir kitleye karşı zayıf kalmış bir arkadaşınızı/ bir müdürü savunuyorsunuz. Sosyal medya da birbirini tanımayan insanların “görüntüler üzerinden” ağız birliği yaparak Müdür Bey’i linç etmeye çalışmaları karşısında siz, onları “sakin olmaya ve adil olmaya davet ediyorsunuz.

Oturduğu yerden görüntüler ile hüküm veren insanlara, “bu işleri müfettişlere bırakın, onlar çocuğu dinlerler, Müdür Bey’i dinlerler, tüzükleri- yönetmelikleri kontrol ederler ve gereken cezayı keserler” diye sakinleştirmeye çalışıyorsunuz.

Kur'an-ı Kerim’deki şu ayet-i kerime aklıma geldi sizin bu tavrınızdan. Tevbe 122. Ayet buyurur ki:

"Müminlerin hepsinin birden savaşa çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminden bir grubun dinde derin bilgi sahibi olmaya çalışması ve kavimleri savaştan döndüklerinde onları uyarması gerekmez mi? Umulur ki sakınırlar."

Bir savaş meydanını andıran sosyal medyadaki mücadelede bulunanlara karşı “adalete davet ve uyarı görevinizi” yapıyorsunuz.

Görüntüleri izleyip kendinden önceki yazılanları okuyan meraklılar, sinirlenerek düşüncesizce yazdıklarına cevap verdiniz. Ben yazdıklarınızın hepsini okudum. Hakaret ve taciz içermeyen cümlelere karşı bir şey yazmadınız, bazılarına teşekkür etmişsiniz.

Lakin siz de taşı gediğine koymayı biliyorsunuz. Yazılanlardan kişilerin karakterini tespit ediyor ve niyetini okuyup onların anlayacağı gibi bazen can acıtıcı, bazen ironi/alaysı bazen de sert biçimde cevap yazıyorsunuz.

Sizin bu uyarılarınıza karşı cevap yazanlar: “Senin çocuğun, böyle arkadaşları arasında yerlere savrulsaydı, ne cevap verirdin, sen ne yapardın?” sorusuna karşı verdiğiniz cevap beni etkiledi. “Böyle bir terbiyesizliği çocuğum yaparsa önce kendimi kınar, eleştiririm sonra da evladımı!” Bana göre efsane bir cümle. Hatta eskiden anne babalar ‘haklı dahi olsa bir kavgaya karışmış çocuğuna tokat atar, gir içeriye seninle görüşeceğiz sonra!’ der idi. Komşunun çocuğuna el kalkmaz, ayıptır, yanlış anlaşılır denirdi. Bu inceliği bana hatırlattınız.

Bir diğer suçlayıcı ifade “ya çocuğun kafası taşa çarpsa, ya çocuk ölseydi!” gibi farazi ifadelere karşı: “Adalet, bu gibi olmamış şeyler üzerinden düşünülemez!” diye açıklama yapmanız da önemliydi.

Birçok kişiye yazdığınız o cümle de değerliydi. “Bu ülkede kanun var, yönetmelik var, yetkililer var... Onlar gerekeni yaparlar. Kanun gereği kesilecek ceza Müdür Bey’e karşı yapılacak en doğru davranıştır. Ama tüm bunları bilmeden ve o görüntülere sebep olabilecek diğer olayları bilmeden ileri geri yazanların gönlü rahat etmeyecektir. “Tekrar göreve iade edilecek!” denildiğinde “zaten ülkede adalet de yok hükmüne” bağlayacaklar bunu.

İşte bu cümleden çok korkmuşsunuz. Böyle insanların, yetkililerin verdiği kararlar ne olursa olsun kendisinin kestiği cezaya uyumlu değilse herkesi adaletsizlikle suçlayabiliyor. Bu endişenizi de anlıyorum sayın hocam.

Sosyal medyada yayılan haberlerin insanları nasıl rahatsız ettiğini ve bir türlü kapanmadığını bu olayda da görüyoruz. Halbuki sosyal medyaya düşmeden önce bu işi yetkililer, mağdurlar arasındaki irtibatı sağlayarak çözebilirlerdi.

Umarım bir daha böyle şeyler yaşanmaz. Çünkü ülkemizde çocukların eğitimi hem çok değerli hem de çok zor bir hal almaya başladı.

AHMET TAŞTAN