Saygıdeğer Ahmet Hocam,
Bilmiyorum bu mektubu köşenizde yayınlar mısınız? Madem ki mektubu size yazıyorum öyleyse fark edebildiğim kadarıyla sizin derdiniz olan bir konudan bahsetmek isterim.
Değerli hocam,
Toplumsal konularda Müslümanca fikirler geliştiriyor (çok doğal olarak) bunları yakın çevrenizdeki insanlarla paylaşıyorsunuz sevabını Allah’tan umarak. Böyle düğün dernek mevsiminin açıldığı bir dönemde düşündüğünüz konu büyük ihtimal katıldığınız düğünlerdir.
Çünkü “kızınız gibi” gördüğünüz öğrencileriniz, bir bir gıpta ettiğiniz yuvalar kuruyor. Onların, sohbetlerde öğrendikleri inanç ve ahlak kurallarına göre yaptıkları düğünlerini, içinize sığdıramayacak kadar, büyük bir mutlulukla takip ediyorsunuz.
Tabii siz katılmadınız nişanlarına ama eşinizden duyduğunuz kadarıyla -öyle tahmin ediyorum- tesettürlerine dikkat eden ama Müslüman bir hanımın eğlenebileceği çerçevede neşelenen öğrencilerinizden dolayı mutlusunuzdur, gururlusunuzdur.
İslam ahlakını, takva elbisesi ile ruhuna/ gönlüne işlemiş bu mütesettür gelin kızlarınızla ne kadar iftar etseniz, azdır.
Yalnız, yağmurlu bir cuma akşamı katıldığınız o nişan töreninde gördüklerinizi yana yakıla dillendiriyorsunuz her mecliste.
Hani çiseleyen yağmur sebebiyle elektrik tellerine konmuş kırlangıçlar gibi düğün salonunun duvarına sıralanmış erkeklerin önünden yarı çıplak vaziyette geçip giden dört bayanı görünce damadın kolunu elinizle sıvazlayıp: “Söylemesem olmaz kardeşim. Bugün seni uyarmazsam yarın birçok yerde bunu konuşurum, hakkına girmiş olurum.” diye bir mazeretle başladınız söze. Nefessiz devam ettiniz: “Biz burada dini nikah mı, resmi nikah mı önce yapılacak? Nasıl yapılacak mevzularını konuşurken salondaki eğlenceleri koordine eden ve kendilerince renk kattığını(!) düşündüğünüz bu bayanların işi ne?”
Biraz sertçe söylenmiş bu uyarıların muhatabınızın gönlüne dokunması için kurduğunuz cümlede oldukça mantıklıydı. Fakat çaresiz kalmış damat efendi edeplice dinledi nasihatinizi, hakkını yemeyelim.
“Bak kardeşim, senin düğününe/nişanına gelen insanlar bu İnegöllü mütedeyyin Müslümanlar. Tesettürlüsü var, kapalısı var... Ama “gençlik işte!” deyip böyle açık seçik kıyafetlerle bu insanların karşısında eğlence yapmak, yaptırmak bize yakışır mı?
“Klasik İnegöllüler” tabiriyle şekillenmiş bir Müslümanlık modeli mi yaşıyoruz? Eğlencelerde Hz. Allah'ın, Hz. Peygamberin hiç mi hatırı yok. Dini bilir ve onu dar mekanlara, sığ zamanları hapseder lakin eğlence zamanlarında da sınır tanımaz, büyük küçük düşünmeden saygı, edep, ahlak, terbiye kavramlarını yok sayan bu çıplaklık...
Arkadaşımızsın, dostumuzsun... Nişanına/ düğününe gelmesek olmaz. Geliyoruz tebrik edelim diye ama bunları da görüyoruz. “Yapacak bir şey yok!” acizliği altında eziliyoruz. Kimsenin kılık kıyafetine karışamazsın ama kendi düğünümüzde “yapmacık bir mutlulukla geçiştirdiğimiz” bu görmezden gelmeler, derinde büyük bir hastalığı, zaafı işaret ediyor.” dediniz.
Değerli Ahmet Hocam,
Yediklerimizden midir, içtiklerimizden midir, insanların yüreğindeki Allah inancını, hayâ ve edebi, nasıl silip attılarsa bir türlü düze çıkamıyoruz. Hangi ara bu kadar yozlaştık da utanmaz olduk ben de bilemedim.
“Haya imandandır” denklemine bakarsak hayasızlık bu kadarsa imansızlık... Oraya girmeyeyim Allah nesillerimizi ıslah etsin. Gençler bu işi yapamıyorlar diyeceğim ama aynı hafta nişanlanan/evlenen o imanlı kızlarınızı gördükçe ümitvar oluyoruz değil mi?
Değerli hocam,
Sözü fazla uzatmadan bitireyim. Beton duvarlar arasında bir çiçek açacak. Bu çiçeğin mis gibi bir kokusu, rengarenk yaprakları olacak ama elimize batıp canımızı acıtacak dikenleri de eksik edilmeyecek.
Evet, hepimiz temenni ediyoruz: Gelin hanım tesettürlü bir kıyafet tercih etmişse, onun düğününe katılan herkesin az çok o ailenin kültürüne uygun bir kıyafetle teşrif etmesi elbette ki hem aklın hem de örfün kabul edeceği bir şeydir.
Peygamber Efendimiz (sav): “Üç kişi giyinmiş çıplaktır:” buyuruyor. “Dar giyinenler, kısa giyinenler ve şeffaf giyenler...”
Allah'ın ve peygamberin sözünü dinleyecek olanlar, ona her durumda kayıtsız şartsız iman edenler olacaktır.
AHMET TAŞTAN