Bugün aynanın karşısına geçtiğinizde kendinize nasıl baktınız? Sadece saçı başı düzeltmekten bahsetmiyorum; temizliğin ruhumuza, nezaketimize ve toplumsal bağlarımıza dokunan o derin anlamından söz ediyorum.

Bugün biraz "yakın" ama bazen ihmal ettiğimiz bir konuyu, temizliği ve adabımuaşereti konuşalım istiyorum. Hani derler ya, "Aslan yattığı yerden belli olur." Aslında bu söz sadece evimiz için değil, tırnağımızın ucundan sokağımızın köşesine kadar her yer için geçerli. Toplumsal hayatta bir arada yaşamanın, o güzelim nezaket ve ahlakın ilk şartı, aslında kendimize gösterdiğimiz özende gizli.

Biliyor musunuz, "temiz" ve "arı" kelimeleri bizim dilimizde öyle dünkü kelimeler değil. Eski Uygur metinlerinden tutun, Kutadgu Bilig ve Dîvânu Lugâti’t-Türk’e kadar uzanan koca bir tarihimiz var temizlik üzerine. Atalarımız boşuna "El eli yıkar, iki el de yüzü yıkar" dememişler; temizliği sosyal bir dayanışma ve bütünlük sembolü görmüşler.

Sadece kültürümüz mü? İnancımız da bu konuda çok net. Kur’an-ı Kerim daha ilk ayetlerinden itibaren "taharet" yani maddi ve manevi temizliği vurguluyor.

Müddessir Suresi’ndeki "Elbiseni temiz tut, günahlardan uzak dur" emri, temizliğin sadece dış görünüş değil, bir kalp meselesi olduğunu da hatırlatıyor.

Sevgili Peygamberimizin "Temizlik imandan gelir" sözü ise bu işin kırmızı çizgisidir. Cuma günleri yıkanmak, misvak kullanmak ve güzel kokular sürmek bizde sadece bir alışkanlık değil, bir sünnet ve nezaket göstergesidir.

Peki, bu bilinci nasıl kazanıyoruz? Elbette önce ailede, sonra okulda. Annelerimiz, babalarımız, öğretmenlerimiz bize sadece "temiz ol" demezler; uygulamalı gösterirler. Zamanla bu davranışlar bizim karakterimiz, kontrol mekanizmamız olur.

Mesela bir sınıfa temiz ayakkabıyla girmek ya da galoş takmak, sadece yerleri kirletmemek değildir; o mekanda emek veren insanlara "Emeğine saygı duyuyorum" demektir. Sokakları, parkları, ortak alanları temiz tutmak da başkalarına duyduğumuz saygının en somut ifadesidir.

Şu pandemi döneminde hepimiz hatırladık ama tekrar edelim: Öksürürken veya hapşırırken ağzımızı mendille kapatmak, mendil yoksa dirsek içini kullanmak, bulaşıcı bir durumda maske takmak temel insanlık görevidir. Kimseyi rahatsız etmeye, kimseye hastalık taşımaya hakkımız yok, değil mi?

Hele o ağız ve diş temizliği... İletişim kurarken ilk dikkat çeken yer yüzümüzün ortasıdır. Ağız kokusuyla birini rahatsız etmek, adabımuaşerete hiç sığmaz. Aynı şey ayak temizliği için de geçerli.

Bütün gün ayakkabıda terleyen ayaklar her gün yıkanmalı, çoraplar her gün değişmeli. Aksi halde toplu taşımada, sosyal ortamlarda oluşan o nahoş kokular hem sağlığımızı bozar hem de itibarımızı.

Tırnaklarımızı da unutmayalım; el tırnaklarını oval, ayak tırnaklarını düz kesmek hem mantar gibi hastalıklardan korur hem de hijyenin şanındandır. Unutmayın, UNICEF bile 15 Ekim’i “Dünya El Yıkama Günü” ilan ettiyse, durum ciddidir! Özellikle;

Eve gelince,Yemekten önce ve sonra,Tuvaletten önce ve sonra, Hasta ziyaretlerinde ellerimizi sabunla en az 20 saniye ovmalıyız.

Gelelim en çok ihmal edilen ama medeniyetin turnusol kağıdı olan konuya: Tuvalet adabı. Umumi tuvaletleri nasıl bulmak istiyorsak öyle bırakmalıyız. Tuvalete cüzdan, çanta gibi eşyalarla girmemeli, içeride telefonla konuşmamalıyız. Çıkarken klozet kapağını kapatıp sifonu çekmek, etrafı temiz bırakmak bir insanlık borcudur. Eğer bunlara dikkat etmezsek tifo, kolera, Hepatit A gibi ciddi hastalıklar kapımızda bekler.

Dostlar, temizlik sadece görünen kiri atmak değildir; temizlik bir disiplindir, bir öz saygıdır ve hayatımızın kontrolünü elimize almaktır. Gününüz aydın, kalbiniz ve çevreniz tertemiz olsun!

AYŞE ŞEN BAYRAKTAR

Kaynak: Adab-ı Muaşeret Ders Kitabı-MEB