Eğitim sisteminin başarısı; bilimsel verilerin ışığı altında; toplumun inanç değerleri, toplumun beklentileri, toplumun ihtiyaçları, çağın gerekleri, çağın ihtiyaçları göz önünde bulundurarak örgütlenirse ve bu örgüt amaçlara uygun davranış biçimi gösterebilirse sağlanabilir.

Bu söylediklerim yeni bir şeymiş gibi değerlendirilmesin, yazdıklarımı herkes biliyor ancak bilinen bir şey var ki o da siyasi mülahazalar nedeniyle eğitim sisteminde yapılması gerekenler yapılmak istenmiyor.

Cumartesi günü Pazar bölgesinde gezerken bir dostumla karşılaştım. Ayaküstü karşılıklı hasbihalin ortama bıraktığı lezzettin daha da kavi olması amacıyla beni çay içmeye davet etti.

Ben de dostumun hatırını kırmadım ve Pazar içinde bulunan çay ocağında çay içme davetine icabet ettim. Oturduk sağdan soldan konuştuk. Konuşma derindi ve görüş alışverişi boyutunda ilerliyordu. Genellikle her konuşmanın içeriğinde toplumsal sorunlar olur.

Doğal olarak bizim konuşmalarımız da toplumsal sorunlara, şehrimizin sorunlarına, şehrimizin trafiğine şehrimizin kültürüne, şehrimizin insan davranışlarına, ticari hayata, itibara, güvene, geçmişe ve geleceğe gitti.

Sohbet koyulaşmış, olabildiğince lezzetli bir şekilde devam ediyordu. Bir ara sohbetin ortasında, eskiden esnaflar, bir işi olduğunda iş yerini kapatmadan, kapısını kilitlemeden işlerini yapmaya giderlermiş, insanların birbirine karşı itimat çok güçlüymüş.

Yine Ahilik kültüründen gelen bir özellik daha varmış. Sabahları siftah yapan esnaf, kendisine gelen müşteriyi, siftah yapmayan komşusuna yönlendirirmiş. Ben siftahımı yaptım diyerek paylaşımcı bir tavır sergilermiş. Kapitalist sistemin varlık gerekçesi olan ya hep ya hiç mantalitesi makbul görülmezmiş. Ahilik geleneğinin temelinde paylaşımcılık varmış.

Bu hasletler bize aktarılıyor ama mevcut düzeni görünce olaya şüphe ile yaklaşıyorum. Bu güzel hasletler bize aktarılıyor ama eskiden var mıydı, yok muydu, doğru mu yanlış mı bilemiyorum? Yoksa bu tür davranışlar geçmişe özenti oluştursun amacıyla mı söyleniyor. Söylenilenler mevcut konjonktüre pek uygun gelmiyor. İnsanlarımız çok mu bencil oldu?

Çok mu materyalisti oldu? Hiç mi ahlaki kırıntısı olan insanımız kalmadı? Hep bana, Rabbena anlayışı insanların zihnine hâkim oldu. Bu anlayış nereye kadar gidecek? Nasıl bir sistem çocuklarımızı, torunlarımızı ve ülkemizi bekliyor. Bu konuda çok karamsarım dostum diye serzenişimi dile getirdim.

Kıymetli dostum, zamanında esnaflık yapmış, benim serzenişime karşılık hocam çok da karamsar olmayın bu ülke isimsiz görünmeyen kahraman hayırseverlerin omuzlarında yükseliyor ve yükselmeye devam edecek. Bu konuda her ne kadar ben de karamsar olsam da iyi insanlar içimizde hep var olacak. Size örnek bir olay anlatmak istiyorum.

Yıllar önce yurt dışına gitmiştim, dönüşümde Karadeniz de bir ilçemize gittim. Yanımda eşyalarım vardı. Eşyalarımın çalınmasından korktuğum için otele gitmeden önce emanete bırakmak istedim. Garajda emanetin yerini sordum.

Emanet yerini ne için sorduğumu duyan yaşlı pirifâni bir bey ne yapacaksın emanet yerini, bak çevrene her tarafta eşyalar var ve kimse eşyalarını emanete teslim etmiyor, eski köye yeni düzen mi getirmek istiyorsun, buralarda hırsızlık olamaz dedi.

Ben de çevreyi kolaçan ettim hakikaten insanların bütün eşyaları dışardaydı. Ben de yaşlı pirifâni beyin sözüne güvendim, eşyalarımı emanete vermeden öylece bırakarak otele gittim.

Geceyi otelde geçirdim, sabah kalktım kahvaltımı yaptım, ama bir taraftan da kaygı içindeydim eşyalarım acaba duruyor mu diye. Eşyalarımı bıraktığım yere gittim, eşyalarım olduğu gibi duruyordu. Hocam biliyor musun bu ilçemizde eşyalar hala dışarıda bırakılıyor.

İşin açıkçası ülkemiz insanı ekseriyetle kendisini Müslüman olarak tanımlamakta. Sahi Müslüman nasıl bir insandır?

İş insanlarının, siyasetçilerin, bilim insanlarının, yöneticilerin, memurların, işçilerin, işsizlerin, emeklilerin, ev hanımlarının, öğrencilerin, iş ve eylemleri Müslümanın özelliklerine uyuyor mu?

Objektif değerlendirme yapıldığında Müslümanın yapmaması gereken davranışları halkımızın sergilediği gözlemleniyor. Bu bize bir şeylerin yolunda gitmediğini anlatıyor.

Toplumda ciddi anlamda itibar, iman ve inanç zedelenmesi var. İtibar, iman ve inanç zedelenmesi bireylerin mesleğini layıkıyla yapmalarını engellediği gibi insani değerlerin dezenformasyona uğramasına da sebebiyet vermekte.

Bu amaçla dindar nesil mi, ahlaklı nesil mi sorusunun cevabı olacak bir eğitim sistemi kurgulanmalıdır. Çünkü karanlıkların aydınlık yüzünü ancak ve ancak iyi bir eğitim sistemi ortaya çıkaracaktır.

ÖZER YILMAZ