Toplum denen büyük kalabalığın içinde hepimiz birer küçük noktayız. Ama ne ilginçtir ki o büyük yapının ruhunu, rengini, havasını belirleyen aslında tek tek bizlerin davranışlarıdır. Bir mahalleye girersiniz, insanlar birbirine selam verir; orası size sıcak gelir.
Bir yere daha uğrarsınız, herkes omuz omuza ama gönüller ayrı; orada da bir eksiklik hissedersiniz. İşte bütün bu farkların temelinde, insanın içindeki iyilikle kurduğu bağ yatar.
Bugün sizlerle biraz bu bağdan, biraz cömertlikten, biraz yardımlaşmanın derin nefesinden ve biraz da diğerkâmlığın sessiz ama güçlü sesinden konuşalım istedim.
İnsan sosyal bir varlık… Doğduğumuz andan itibaren bir çevrenin içinde büyürüz. O çevrede gördüğümüz tutum ve davranışlar zamanla bize şekil verir.
Aslında toplum dediğimiz şey, büyük bir organizmaya benzer; kalbi, nefesi, ruhu vardır. O ruhu sağlıklı yapan da bireylerin hâl ve davranışlarıdır.
İyiliğin, dürüstlüğün, yardımlaşmanın, diğerkâmlığın hâkim olduğu toplumlarda nefes almak bile kolaylaşır. Çünkü herkes birbirine görünmez bir el uzatır.
Din, kültür ve eğitimle beslenen bu erdemli davranışlar zamanla alışkanlığa dönüşür ve toplumsal hayatın mayası hâline gelir.
Cömertlik kelimesi bile sıcak bir kelimedir. Farsça “cevân (genç, güzel)” ve “merd (sözünün eri)” sözcüklerinden türeyen “cömert”, aslında güzel gönüllü insan demektir.
Türk-İslam kültüründe cömertlik, yalnızca sahip olunanı paylaşmak değil, bunu gönülden yapmak anlamına gelir.
Aşure günü bunun en somut örneklerinden biridir. Muharrem ayının onuncu gününde, inancı sorulmadan, evi barkı düşünülmeden herkesle paylaşılan o bir tabak aşure… Aslında bir tatlıdan çok daha fazlasıdır; barışın, birlikteliğin, sevginin sessiz ifadesidir.
Hz. Muhammed’in cömertliğine dair anlatılan bir olay vardır: Hz. Aişe kurban etinin tamamını ihtiyaç sahiplerine dağıtır. Evin içinde sadece bir kürek kemiği kalır. Peygamber Efendimiz eve geldiğinde “Kurbanımızdan ne kaldı?” diye sorar.
Hz. Aişe “Sadece bir kürek kemiği…” deyince, Efendimiz tebessüm eder: “Desene, kürek kemiği dışında hepsi bizim oldu.” Bu söz, cömertliğin ne olduğunu anlatmak için yeter de artar bile.
Cömertlik başkasıyla paylaşmaktır; diğerkâmlık ise bir adım öteye geçmektir. Kişinin kendi çıkarını geri plana atıp başkasının yararını gözetmesidir. Hatta bazen kendisi muhtaçken bile elindekini paylaşmasıdır.
Mehmet Âkif Ersoy’un İstiklâl Marşı’nı yazarken gösterdiği tavır bu davranışın en güçlü örneklerindendir. Millî Mücadele yıllarında düzenlenen marş yarışmasında verilen 500 liralık ödül nedeniyle yarışmaya katılmak istemez. Israr üzerine yazar ama ödülü almaz.
Kendisi ihtiyaç içindedir aslında. Yine de parayı Dar’ül-Mesai adlı kuruma bağışlayarak kadınlara ve askerlere destek olmayı seçer.
Bu tavır, diğerkâmlığın kitaplardaki tanımından bile öte, yaşayan bir örnektir.
İslam, insan davranışlarının iyilik etrafında şekillenmesini ister. Leyl Suresi’nin 5–7. ayetlerinde şöyle denir: “Kim cömert davranır, sakınır ve güzelliğin karşılığına inanırsa, biz ona iyilik yollarını kolaylaştırırız.”
Müslim’de geçen bir hadiste ise, “Yarım hurma ile de olsa cehennemden korunun.” buyrulur.
İnsan Suresi’nin 8. ayeti de diğerkâmlığın zirvesini anlatır: “Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.”
AYŞE ŞEN BAYRAKTAR
Kaynak: Adab-ı Muaşeret Ders Kitabı-MEB