KÜLTÜRLER VE ADABIMUAŞERET
Kıymetli okuyucularım, bugün hepimizi yakından ilgilendiren, aslında hayatımızın her anında karşımıza çıkan bir konuyu, adabımuaşereti, yani o yazılı olmayan toplumsal incelikler bütününü konuşalım istedim.
Hele ki küreselleşen dünyamızda, farklı kültürlerle iç içe yaşarken, bu incelikler bazen hayat kurtarıcı olabiliyor. Gelin, bu kültürel mozaikteki uyumu yakalamanın yollarını, Anadolu irfanından dünyaya uzanan bir pencereden birlikte keşfedelim...
Adabımuaşeret dediğimiz şey, bir toplumun fertlerini birbirine bağlayan, uyumlu bir yaşam alanı yaratan, görünmez kurallar bütünü aslında. Aynı ülkede yaşayan insanlar için ortak bir zemin oluşturur bu kabuller.
Ancak, 8 milyara yaklaşan nüfusuyla dünyamız, o kadar geniş ve zengin bir kültürel yelpazeye sahip ki, farklılıklar kaçınılmaz! Din, tarih, coğrafya, felsefe gibi dinamikler asırlar içinde toplumları birbirinden ayırmış, kendilerine özgü kültürel çehreler yaratmış.
Farklı kültürlere mensup bireyler bir araya geldiğinde ise işte tam bu noktada, o çok korkulan "iletişim kazaları" yaşanabiliyor. Düşünün, dünyanın farklı köşelerinde yaşıyor, konuklar ağırlıyor ya da farklı ülkelere seyahat ediyoruz.
Olası yanlış anlamaları, incinmeleri önlemenin sihirli formülü ne peki? Çok basit: İletişim kuracağımız kişinin kültürüne dair ön bilgi edinmek, saygı göstermek ve bu farklılıkları birer zenginlik olarak kabul etmek! Eleştirmek yerine, olduğu gibi kabul edebilmek medeniyetin ta kendisi.
Bizim kadim Anadolu topraklarımızda ise bu uyumun anahtarı, yüzyıllardır süregelen bir meziyette gizli: İrfan. Gerçeği sezme yeteneği, görgüden ve sezgiden gelen o ruh uyanıklığı...
İrfan, bilişsel bir anlamadan öte, kalpten hissetme ve manevi bir uyanıklık hâli. İşte bu hâl, asırlar boyunca farklı dil, din ve ırktan bireylerin bir arada, huzur içinde, hoşgörü ile yaşayabilmesine katkıda bulunmuş.
Görgü ve nezaketin temelinde sevgi ve hoşgörü yatar bizim kültürümüzde. Mevlânâ'nın "Kusurları örtmede gece gibi ol." çağrısı, Yunus Emre'nin bütün insanlığı "yaratılanı Yaratan'dan ötürü hoş görmeye" davet eden şiirleri, hep bu iklimin izlerini taşır.
Yunus Emre, gönülleri Allah’ın evi saymış, gönül yıkmayı Kâbe’yi yıkmaya benzetmiştir. Hoca Ahmet Yesevî, Hacı Bayram-ı Velî, Hacı Bektâş-ı Velî gibi nice tasavvuf ehli de bu kadim Türk irfanının değerlerine ayna tutmuştur. Ne güzel bir mirastır bu, değil mi?
Çoğu zaman insanlar için "doğru" veya "normal" olan davranışlar, yalnızca o kişinin içinde doğup büyüdüğü çevrenin alışkanlıklarına uygundur. Bu, bakış açılarımızın öznel olmasından kaynaklanır.
Davranış kalıpları evrensel değildir. Bu bilince sahip olmak, her kültürü olduğu gibi kabul etmek ve farklı alışkanlıklarına saygı göstermek, inanın bana, en medeni davranıştır.
Hatta, bir başkasının davranışı bize garip ya da gülünç gelse bile, bunu o kişiye söylemek bile adabımuaşerete aykırıdır! Çünkü toplumların kendine has etnik çehreleri; sosyal gereksinimleri, değer yargıları, örf ve âdetleri etrafında gelişen davranış kabulleriyle oluşur.
· El Öpme: Türklerde ve birçok Müslüman toplumda yaşça büyüklere hürmet göstergesiyken, Batı toplumlarında erkeklerin kadınların ellerini öpmesi bir nezaket ifadesidir.
· Yemek Şapırdatma: Türk adabımuaşeretinde kaba bir davranış sayılırken, Japonya, Çin gibi Asya ülkelerinde yemeğin beğenildiği anlamına gelir.
· Selamlaşma ve Temas: Birçok toplum el sıkışırken, Japonlar öne eğilerek (ojigi) selamlaşır. Amerikalılar muhatabına dokunmaktan kaçınırken, biz Türklerde omuza el atmak ya da sarılmak sevgi ve samimiyetin göstergesidir.
· Kişisel Sorular: Türklerde havadan sudan konuşmak, yeni tanışılan kişiye bir ölçüde kişisel sorular sormak doğalken, Alman toplumunda bu durum kişisel sınırların ihlali anlamına gelebilir. Hatta bir Japon, ilk tanışmada maaşınızı, medeni durumunuzu rahatça sorabilirken, Batı toplumlarında bu tür sorular hoş karşılanmaz.
· Misafirperverlik: Uzak Doğu'da misafirler evde ağırlanmazken, bizim için misafiri kapıda karşılayıp uğurlamak, evde memnun etmek oldukça önemlidir.
· Yemek Yeme Şekli: Pilav; Türklerde kaşık veya çatalla, bazı Orta Doğu ülkelerinde elle, birçok Uzak Doğu ülkesinde ise çubuklarla yenir.
Tüm bu örnekler, dünyada ne kadar farklı anlayış ve davranış biçimleri olduğunu gösteriyor. İletişimin bu kadar hızlandığı küreselleşen dünyada, bu farklılıkları birer zenginlik olarak görmek, ortak paydada buluşmanın ilk adımıdır.
Unutmayalım ki, farklı toplumların dünyayı algılayış biçimlerinde farklılık olması kaçınılmazdır. Ve bu, kişilerin farklı kültürlere kendi kültürel ölçüt ve kabulleriyle bakmasından kaynaklanır.
Önemli olan, farklı kültürlerden insanlarla bir araya geldiğimizde peşin hükümlü olmamak, yargılayıcı tutum ve davranışlardan kaçınmaktır. Onların kendi kültürlerinin ölçütleriyle hareket ettiğini hatırlamak, adabımuaşeretin en önemli gereğidir.
Gelin, hoşgörüyü ve saygıyı kalbimizden eksik etmeyelim, farklılıkların tadını çıkaralım. Sevgiyle kalın...
AYŞE ŞEN BAYRAKTAR
Kaynak: Adab-ı Muaşeret Ders Kitabı-MEB