Hayatta bazen en temel kavramları unutup, karmaşanın içinde savrulabiliyoruz. Oysa varlığımızın ve düzenimizin özünde, Hak ve Adaleti Gözetme ilkesi yatıyor.

"Hak" kelimesi sadece "gerçek, doğru" anlamına gelmez; aynı zamanda "hukukun bize tanıdığı imkân" ve "hisse" demektir. Kul hakkı, hak yemek, hakkını helal etmek gibi köklü ifadelerimiz de bu kavramın hayatımızdaki yerini gösterir.

Peki, adalet nedir? Adalet, kısaca "herkese hakkını vermek, ölçülü davranmak, doğru hüküm vermek, eşitlik ve hakkaniyet" demektir.

Hak ve adalet ilkesine uymayan davranışların başında şunlar gelir:

1. Zulüm ve Haksızlık: Adaletin zıddı olan zulüm, birinin hakkını gasp etmek veya eksik vermek demektir. Kuran-ı Kerim'de belirtildiği gibi, birine hakkını eksik vermek zulüm olduğu gibi, hak ettiğinden fazlasını vermek de başkalarının hakkına girip onlara zulüm olabilir. Adalette ölçü mutlak olmalıdır; "az ya da çok, küçük veya büyük" diye bir ayrım yapılamaz.

2. Hak İhlali Yapmak (Hardal Tanesi Kadar Bile Olsa): Metnimiz, kıyamet günü için kurulacak adalet terazilerinden bahsederek, yapılanın bir hardal tanesi kadar dahi olsa haksızlık edilmeyeceğini vurgular. Yani en ufak bir hile, kayırma veya haksız kazanç, bu ilkeye tamamen aykırıdır.

3. Ölçüyü Eksik Tutmak ve İnsanların Hakkını Kısaltmak: Kuran-ı Kerim'deki emir çok açık: “Ölçüyü tam tutun, eksik verenlerden olmayın... İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın, bozgunculuk yaparak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın.” Ticarette, işte, sözde; ölçüyü eksik tutmak ve başkalarının payını çalmak, toplumsal karışıklığın ana sebebidir.

4. Kişisel Arzu ve Heveslere Uymak: Metinde çok çarpıcı bir uyarı var: “Eğer hak onların arzularına uysaydı gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi...” Hak ve adalet, bizim keyfimize, menfaatimize ya da anlık heveslerimize göre eğilip bükülmez. Allah ve Resulü tarafından belirlenen hak ve görevleri bilip, ilişkilerimizi buna göre yürütmek zorundayız.

5. Kin ve Düşmanlıkla Hüküm Vermek: En zor sınavlardan biri de budur. Metin, Maide Suresi'nden şu ayeti aktarır: “Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvaya daha uygundur.” Sevmediğimiz, bize düşmanlık eden birine bile adil davranmak, hak ve adalet ilkesinin zirvesidir. İntikam duygusuyla hareket etmek, adaletin ruhuna terstir.

6. Adaleti Bireysel Cezalandırmaya Bırakmak: Toplumda huzurun sağlanması, hukuk sisteminin hâkim olmasıyla mümkündür. Haksızlığa uğradığını düşünenin kendi hakkını almak için başkalarını cezalandırmaya kalkışması kaosa yol açar. Suçluların cezalandırılması, hukuk kurumları vasıtasıyla, düzen içinde yerine getirilmelidir.

Hak ve adaleti gözetmenin hedefi, fert ve toplumun huzurunu sağlamaktır. Düşünün, bir toplumda hak edenin hakkı verilmezse, düzen bozulur, huzur ve refah kalır mı? Kalmaz.

Bu yüzden herkes; ailesine, arkadaşlarına, komşularına, hatta hayvanlara ve çevreye karşı bile hakkaniyetli olmak zorundadır.

Unutmayalım, adaletin gayesi sadece dünyalık menfaat değil, bireyin ve toplumun hem dünya hem de ahiret saadetini temin etmektir.

İşte bu yüzden, herhangi bir dünyalık kazanç uğruna adaletten asla vazgeçilemez. Hepimizin üzerine düşen görev, Yüce Allah’ın buyurduğu gibi “Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler” olmaktır.

Bu çağrı, Peygamberimizin (sav) bize mirasıdır: “Şüphesiz Yüce Allah, her hak sahibine hakkını vermiştir...” Bizim pusulamız bellidir: “Ben Allah’ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum…”

Adaletli yaşamak, hayatımızın her anında doğru teraziyle tartmak demektir. Huzurumuz, vicdanımızın rahatlığında saklıdır.

NUR GÜL SENA

Kaynak: Temel Dini Bilgiler (İslam-1) Ders Kitabı- MEB