Geçen gün okuduğum Hadislerle İslam isimli kitaptan elde ettiğim düşünceler, beni farklı iklimlere götürdü. Belki istifade edersiniz diye sizinle paylaşmak isterim.
Bir gün Ebu Hüreyre, fidan dikerken Peygamber Efendimiz, yanına gelmiş ve "Ebu Hüreyre, o diktiğin nedir?" diye sormuştu. Ebu Hüreyre, "Kendim için bir fidan dikiyorum." deyince Hz. Peygamber, "Senin için daha hayırlı bir fidan göstereyim mi?" buyurmuştu. Ebu Hüreyre'nin, "Göster ya Resulallah!" cevabı üzerine Resulü Ekrem ona şu müjdeyi vermişti: “Sübhanallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber." (Allah'ı bütün noksanlıklardan tenzih ederim. Hamd Allah’adır. Allah'tan başka ilah yoktur ve Allah en büyük olandır.) de. Böyle söylersen her kelimeye karşılık cennette senin için bir ağaç dikilir."
Burada Peygamber Efendimiz “kendim için fidan dikiyorum” ifadesini öne çıkaranın tekrar o kelimeyle dikkatini çekerek “ondan daha hayırlısını” yani “meşgul olduğu işten daha hayırlısını” haber vermek istediğini söyleyince ruhen ve bedenen ağaç dikmeye yönelmiş insanı meraklandırıyor. Madem ki kendi içindir ekip diktiği/yapıp ettiği öyleyse Hz. Peygamberin söyleyeceği ve yine “kendisi için çok değerli olacak” olan neymiş öğrenmek istiyor ve Peygamber Efendimizin dilinden bu zikri biz de onunla birlikte öğreniyoruz.
Yanlış anlayacak dar akıllılar, şunu diyecektir hemen: “Şimdi ağaç dikmeyelim de hep zikir mi çekelim? Böyle saçmalık mı olur, ağaç dikmek gerekir.”
Halbuki o fidan senin için hayırlıdır ama o fidandan daha hayırlı olan bir şey daha yapıver gibi bir anlayışı kavrayamamış olmalı ki böyle bir itiraza sarılıyor. Bu, “vur!” deyince “öldür!” anlayan zekalara neyi, nasıl anlatacağımızı iyi tartmamız lazımdır. Yoksa fitne alır başını gider toplumda.
Benzer bir hadis-i şerif daha var hemen arka sayfada yazılmış.
Hz. Peygamber (sav), içlerinde Abdullah Bin Ömer'in de bulunduğu küçük bir askeri birliği Necd tarafına göndermişti. Bu birlik çok miktarda ganimet elde edip kısa sürede döndüler. Onlara kişi başına 12 deve düşmüştü. Bunun üzerine müfrezede olmayan bir kimse hayretle, "bu müfrezeden daha hızlı ve daha çok ganimetle gelen bir başka müfreze görmedik." demişti. Bu söz üzerine Resulallah (sav): “Bu müfrezeden daha hızlı ve daha çok ganimet elde eden bir topluluğu size bildireyim mi?" diye sordu ve ardından şöyle dedi: "Sabah namazını kılıp güneş doğuncaya kadar Allah'ı zikreden bir topluluk, (bu müfrezeden) daha hızlı ve daha çok ganimet elde eder."
Değerli okuyucu, dikkat edersen yine aynı kalıpla soru soruyor aynı cümle kalıbıyla cevap veriyor Peygamber Efendimiz (sav).
İnsanların değer verdiği dünyevi olayların üzerinden yorum yapıyor. “Kısa zamanda yani hızlıca çok ganimet elde edilişine değer veren insanların belki gıpta edilecek dünyevileşme hastalığını engellemek maksadıyla bir yol gösteriyor. Böylesi rehberlik sadece ona ait bir özellik olduğunu hepimiz biliyoruz.
Küçük bir askeri birliğin kazandığı bu dünyevi ganimetler diğer insanların kıskanmasına da vesile olabilir ve insanların gözünde “sadece kazanmanın maddi olduğu fikri” yayılabilir endişesiyle, (tabii bunu ben, böyle düşünüyorum hakikati Allah bilir) herkese yetecek ve sahip olabileceği daha “hızlı ve daha çok ganimet elde etmenin yolunu gösteriyor.
“Keşke ben de o seriye içinde olsaydım da kısa zamanda dünyevi ganimete sahip olsaydım” pişmanlığını ya da kıskançlığını yok edebilecek harika bir çözüm yolu “sabah namazını kılıp güneş doğuncaya kadar Allah'ı zikretmek...”
Şimdi kıskanmaya, içerlemeye, kavga etmeye gerek var mı? Tabii gözünü madde bürümüş seküler zihniye sahipleri, “Ama burada eline bir şey geçmiyor ki maddi olarak” diye itiraz edebilirler. Onlar kendi bakış açılarına göre, haklı da görünürler ama İslam'ın inşa etmiş olduğu toplumlarda Müslümanlar dünya ve ahireti birlikte yaşarlar. Hatta dünyalık mal, makam, servet ile ahireti kazanmaya çalışırlar. Amaç bu olduğu için verilen örneklerden “nasıl bir insan modeli” ortaya çıkarmayı hedeflediği de açıkça belli olur.
Bugün bu hadis-i şeriflerden yola çıkarak muadili yani denk bir fikir kurmak istiyorsak çıkış noktamız “insanların değer verdiği kelimeler ve kavramlar” olmalıdır.
Bugün çevremizden biri mutluluk, neşe, galibiyet, kazanç, başarı... Her neye değer veriyorsa onun üzerinden “manevi bir tespitte” bulunabiliriz. Mesela bugün çok eğlendik, çok mutlu olduk, çok neşeliydi; çok iyi bir ticaret yaptım kazancım yüksek oldu ya da böyle başarı görmedim az iş ve büyük başarı gibi cümleler kurduğunda... Peygamberin cümlelerinden ilham alan bir akıl sahibi, gerçek mutluluğun cennete girdiğinde olabileceğini; gerçek başarının sırat köprüsünü geçmekte olduğunu; büyük kazancın yaptığı amellerinin ahirette zayi olmadığında olacağını biliyoruz.
Bu arada Peygamber Efendimizin kurmuş olduğu İslam inancına dayalı toplumun nasıl inşa edebileceğini de öğrenmiş oluyoruz. Dervişin zikri neyse fikri de odur, fehvasınca/kuralınca hayatımızı yaşarsak böyle ifadeleri bizim aklımız da üretir, gönlümüz de rahatlar.
“Kalpler ancak Allah'ı anmakla mutmain olur.” Yani doyar, tatmin olur, rahatlar, huzur bulur vb. gibi cümleler kurabiliriz hayrımıza.
Bir de insanların değer verdiği o kelimelerin başına “daha hızlı, daha çok, daha kazançlı, daha neşeli vb. gibi derecelendirme ekleyerek teşvik etmesine de dikkat etmeliyiz vesselam.
AHMET TAŞTAN