1279 yılı civarı… Henüz babası Ertuğrul Gâzî hayattayken Osman Bey aşiretin idaresini üstleniyor. 1281’de Ertuğrul Bey’in vefatıyla ipler tamamen eline geçiyor.
Merhaba İnegöl'ün güzel insanları!
İnegöl'ün tarih ve kültürüne dair yazılarımıza devam ediyoruz.
Tarihin dönüm noktaları vardır. İşte Osman Gâzî’nin sahneye çıkışı, tam da böyle bir döneme denk gelir. Anadolu’da Selçuklu otoritesinin çöktüğü, İlhanlıların gölgesinin her yere düştüğü, herkesin kendi başının çaresine baktığı bir çağ…
İşte o ortamda, Söğüt’te bir oba beyinin stratejisi, yalnızca küçük bir aşiretin değil, geleceğin imparatorluğunun yolunu açtı.
1279 yılı civarı… Henüz babası Ertuğrul Gâzî hayattayken Osman Bey aşiretin idaresini üstleniyor. Üç yıl boyunca, babasının gözetiminde olgunlaşıyor, tecrübeleniyor. 1281’de Ertuğrul Bey’in vefatıyla ipler tamamen eline geçiyor.
Ama işin güzeli şu ki; Osman, babasının yetiştirdiği tecrübeli kadroyu kenara itmeden, genç ve enerjik isimleri yanına katıyor. Aydoğdu, Bay Hoca, Aktimur, Balaban Çavuş, Kara Mürsel, Tâz Ali ve Emir Ali… Bugün bu isimler bize sadece birer tarihî kahraman gibi geliyor ama o gün, Osman’ın yanında yükü omuzlayan ilk yol arkadaşlarıydılar.
O dönemin siyasî manzarasını hatırlamak lazım. Selçuklu sultanları artık sadece birer vitrin. Gerçek iktidar, İlhanlıların gönderdiği komutan ve tahsildarların elinde. Hatta öyle ki, güven vermeyen Selçuklu sultanlarını bile gözlerini kırpmadan öldürtüyorlar.
Osman Bey ise bu ortamda, üç Selçuklu hükümdarıyla aynı dönemi paylaşıyor: III. Gıyaseddin Keyhüsrev, II. Mesud ve V. Alaaddin Keykubad. Güçsüz olsalar da onlara saygısını hiç eksik etmiyor.
Vergisini muntazaman gönderiyor, İlhanlı hazinesine de ödemelerini yaparak aşiretini zulümden koruyor. Karamanlılar gibi baş kaldırmıyor; tam tersine, sessiz ama sağlam adımlarla yolunu çiziyor.
Osman Gâzî’nin vizyonu, sadece günü kurtarmak değil. Amcası Dündar Bey’in de desteğini aldıktan sonra gözünü Bitinya topraklarına dikiyor. İznik, Bursa, İzmit…
İşte yeni hedefler bunlar. Ama önce küçük ama kritik bir adım: İnegöl. Aya Nikola’nın saldırılarına karşı Domaniç ve Ahî Dağları’nı tutan Samsa Çavuş ile Sülemiş’i Sakarya Vadisi’ne kaydırıyor. Yani adeta taşları yerine oturtuyor.
Ve bakın o stratejik tabloya:
-
Akçakoca ile Abdurrahman Gâzî, İzmit hattına ilerliyor.
-
Konur Alp, Sakarya’nın doğusuna, yani Paflagonya’ya açılıyor.
-
Turgut Alp ile Aykut Alp, Bursa hattını üstleniyor.
Her biri ayrı bir cepheye yöneliyor ama ortak hedef belli: Bizans’ın Bitinya eyaletini adım adım kuşatmak.
İşte burada Osman Gâzî’nin farkı ortaya çıkıyor. O artık sadece Söğüt’ün, Domaniç’in beyi değil. Coğrafyayı vatana dönüştürme iradesine sahip bir lider. İznik, Bursa ve İzmit üçgeni, Bizans’ın kalbi niteliğinde. Osman ise tam da o kalbi hedef alıyor.
Bitinya devleti tarih sahnesinden çekilirken Osman Gâzî, yerine geçmeye hazırlanıyor. Söğüt, Bilecik, İnegöl ve Domaniç… Bunlar sadece Türkmen obalarının yaylak-kışlak hattı değil, yarının devletinin temel taşlarıdır.
Bugünden bakınca şunu söylemek mümkün: Osman Bey’in o ilk hamleleri olmasa, belki de ne Bursa’nın fethi mümkün olurdu ne de Osmanlı adını duyuracak bir imparatorluk doğardı.
Ama işte tarih, bazen küçük bir obanın büyük bir vizyonla birleştiği yerde başlar…
Sıradaki yazımızda görüşmek üzere! Yaşam sevinciniz eksik olmasın!
(Devam edecek)