Okumayayım, biraz ara vereyim, diyorum ama bağımlılık yapmış sanki. Yaz tatili için üniversiteden dönerken bizim delikanlının toplayıp getirdiği kitapları görünce “şunu da bir solukta bitireyim, şunu da bir okuyuvereyim” derken kendimi güzel satırların içinde buluyorum.
Yazarımız çok akıllı bir profesör: Soner Duman. “Kurtarıcı Kurallar Kitabı” başlığında insanın dikkatini çeken iki kelimeyi bir araya getirmiş.
“Akıllı” dedim çünkü kurtarıcı kurallar Peygamber Efendimiz (sav)’in dünyada ve ahirette Müslümanları mutluluğa ve kurtuluşa erdirecek “prensip karakterli” hadislerinin yorumlanması ile şekil bulmuş.
İçindekiler bölümüne göz attığımızda... 30 maddede “Ölümsüz Tavsiyeler” de bulunmuş sonra ardından 16 madde üzerinde “Kıssadan Hisseler" le oluşturmuş 2. Bölümü. Daha sonra “Mühim Sorular” bölümünü 9 maddede bitirmiş. “Ailemiz”e sözü getirmiş, onu da 7 maddede anlatmış. Yine çarpıcı bir ana başlık “Hazine gibi Dualar” diyerek 12 maddede bu duaları serpiştirmiş.
Saygıdeğer profesörümüz, hadis-i şerifleri temel manasını açıkladıktan sonra benzeterek, kıyaslayarak daha geniş yorumlamalarda bulunmuş. Herkesin anlayabileceği sade bir dil kullanırken “günlük hayatta” telaffuz ettiğimiz cümleleri de örnek diye vermiş. Böylece okuyucu “Evet bunları ben de söylüyorum ya da ben de duydum” diyerek o samimi dilin etkisinden kurtaramıyor kendini ve yakın hissediyor okuduklarına.
Merak uyandıracak bir gazetenin spot başlığı gibi ifadeler, metni size okutturuyor. Örnek verecek olursak: “Öğretmenlik İşte Böyle Olur, Mutluluğun Formülü Ne? Dünya Kötüye mi Gidiyor? Niçin İşlerimiz Yolunda Gitmiyor?” gibi dikkat çekici başlıklar.
40 hadis yazma kültüründen esinlenerek oluşturulmuş bu eser, günümüz gençlerinin -özellikle liseli gençlerin- el kitabı olabilir. Bizi peygamber sözleri ile tekrar inşa edebilecek derecede kaliteli ifadeler söz konusu. Şimdi bundan sonra ben, “Dikene Değil Güle Odaklanmayı, Yolun Hakkını Vermeyi, Kaş Yapayım Derken Göz Çıkartmamayı, İşlerimi Önemine Göre Sıralamayı, Hiçbir İyilik ya da Kötülüğü Küçümsememeyi, Peygamberimizle Alakalı Bir Hayal Kurmayı ve Bir Kimseyi Günahkar diye Silmemeyi, yeniden öğrenmiş oldum. (Bunlar kitaptaki başlıklar)
Yine altını çizdiğim, yanına yıldız işareti koyduğum, bazen daire içine aldığım kelimeler ve cümleler çokcaydı. Zaman zaman da kitabın üstüne notlar düştüğümüz okuma yöntemlerine bakmak istiyorum. Mesela:
Bir ağlayan yüz emojini yapmışım, orada ne anlatılıyor: Firavun'un kızının saçını tararken düşen tarağı “bismillah” diyerek alan bir kadından bahsediyor. Bu kadın, Allah'a iman eden ve bunu da korkmadan söyleyen cesur bir kadın. Dininden dönsün, Firavunu “rab” olarak kabul etsin diye.
Büyük bir kazanda eritilen bakır içine çocuklarını atıyorlar ve orada etleri kemiklerinden ayrılıyordu. Kadıncağız tek bir şey istedi Firavun’dan “çocuklarının kemikleri ile kendi kemiklerini aynı yere defnedilmesi!” Sıra emzirmekte olduğu çocuğa gelince biraz duraksadı kadın. Bir anda çocuk dile gelerek “Anne yağın içine atla, gerçekten dünya azabı ahiret azabına göre daha hafiftir!” dedi ve o da şehit oldu.
İnsan böyle bir olay karşısında duygulanmaz ya da gözleri yaşarmaz mı? İman ne büyük cevherdir Ya Rabbi.
Mesela Hz. Peygamber ile Bir Hayalin Olsun başlığı altında anlatılanlardan da etkilendim. Çünkü birçok Müslüman “keşke, Peygamber Efendimiz zamanında olsaydım” der. Der der ama onunla karşılaştığı zaman ne yapacağı konusunda pek düşünmez? Hz. Peygamberle beraber olsaydık bize ne söylerdi? Onun hepsini sahabe-i kirama söylemiş zaten. İşte sen de onlardan biri olmak istiyorsan aç, oku, bak! Onlara ne söylemiş? Sen de sana söylenmiş gibi yap, tavsiyesi güzel bir yaklaşım biçimiydi.
Salih Peygamber’in kavmi Semud'un yaşadığı Hicir bölgesinde geçerken “zaman ve mekanın insanlar üzerindeki tesirini” anlatacak bir tutumla davranması da dikkat çekiciydi. Evet, “Azaba uğratılmış şu halkın yaşadığı yere girecekseniz, ancak ağlayarak girin. Şayet ağlayamayacaksınız girmeyin ki onlara isabet eden azap size de isabet etmesin.” Sonra da devesinin üzerinde giderken başına ridasını örtüp hızlıca uzaklaşmış olması ne kadar ilginç bir tutum.
İnsan geçmişteki olayı bu kadar derin mi algılar. Evet, kalpler temizse ve Allah'ın gazabından korkuyorsa bu tavrı çok rahat ortaya koyar.
Bir de dünyevi sınavlarla dini sınavlar arasında güzel bir kıyaslama yapmış. Bugün yapılan sınavlarda yanlışlar doğruyu götürüyor ama din alanında yapılan sınavlarda da doğrular yanlışları götürüyor, demiş. Çok hoşuma gitti. “Muhakkak iyilikler kötülükleri giderir.” Hud suresi 114. ayette geçiyormuş.
Bir de geçici ve fani olan servetini, kalıcı yani baki olana dönüştürme çabasının ne kadar derin ve anlamlı olduğunu öğrenmiş oldum. Ondan sonra “Allah rızası için yapmalı her ne yapıyorsam.”
Bunca hadisten anlıyoruz ki hakikaten Peygamber Efendimiz (sav) İslamiyet'in kuralları ile yepyeni bir anlayış, yepyeni bir insan oluşturmaya/inşa etmeye çalışıyor. Modern, seküler, çağdaş dünyanın öngördüğü/dikte ettiği insan yapısından kurtulmanın yolu, onları terk ederek olabileceğini ve ardından da Peygamber (sav)’in getirdiğine tabi olacağına bilmekle başlar.
Kitap bize yeni bir zihin Müslümanca bir zihin, Müslümanca duygular ve Müslümanca bir hayat sunması açısından etkileyici bir dile ve anlatımın yanında; okumaya, dinlemeye değil “olmaya” çağıran bir anlayışla yazılmış.
Teşekkür ederim sayın hocam.
AHMET TAŞTAN