Kim bilir
Dertlerimi, sıkıntılarımı, acılarımı,
kederlerimi, hüzünlerimi, ıstıraplarımı?

Kim bilir
kalabalıkların içindeki yalnızlığımı,
hangi görünmez yaralarıma merhem aradığımı,
hangi sessiz çığlıklarla mücadele ettiğimi?

Kim bilir
gülümserken bile kalbimde ne fırtınaların koptuğunu,
zihnimde yankılanan çaresizlik seslerinin şiddetini,
hayal kırıklıklarımı ve içime attıklarımın nasıl fırtınaya dönüştüğünü,
gece gündüz, yaz kış demeden verdiğim savaşları,
kalbimin yorgunluğunu ve umutsuzluğumu,
kimseye anlatamadığım; anlatmaya kalkınca da boğazıma düğümlenen cümleleri

Tüm acılarıma susmayı öğrettim.
Sıkıntılar, nefes aldığım havayı bile ağırlaştırdı.
Dertler, ruhumun her köşesini işgal etti.
Senin düşünmeye dahi dayanamadığın acıları, ben her gün yaşıyorum.
“Küçük bir sorun” dediğiniz şeyler benim için aşılmaz birer dağdır.
Ve bu dağlar her geçen gün daha da yükseliyor.
Belki de en ağır yük, bu dertleri taşımanın yalnızlığıdır.
Bir yanım bağırmak ister, diğer yanım “Sus, kimse anlamaz.” der.
Bu hâllerde olan nice insan vardır etrafımızda.

Herkesin kendine ait bir iç savaşı vardır.
Ve o savaşın şiddetini, kayıplarını ve kazanımlarını yalnızca savaşçısı bilir.
Dış görünüşlere bakarak hemen hüküm vermeyi bırakalım.
İnsanların yaşadığı acıları ve mutlulukları kendi standartlımıza göre ölçmeyelim.
Eleştirmeden önce, o insanın iç dünyasında dönen fırtınaları hayal edelim.
Unutmayalım ki, onun fırtınası senin mantık süzgecinden geçemeyecek kadar kişiseldir.
İnsan, yargılanmadan, suçlanmadan sadece anlaşılma ihtiyacı hisseder.
İnsan, doğrularıyla olduğu kadar hatalarıyla da insandır.
Sadece gördüklerinle hüküm verme; çünkü herkesin yarası kendine göre derindir.
Herkesin yükü kendi omzunda ağırdır.

Kim bilir
O lüks arabanın arkasında hangi yalnızlık var?
O paranın arasında hangi eksiklik, hangi kırgınlık, hangi çaresizlik saklanıyor?
Kimse, bir başkasının gecelerini, sessiz çığlıklarını, kalbine gömdüğü fırtınaları bilmez.
Senin huzur sandığın o lüks, bir başkası için altın bir kafestir.
Kalp bazen en lüks villada bile en büyük yoksulluğu yaşar.
Harçlık bırakmadan sessizce evden çıkan bir babanın eziklik ve mahcubiyetini bilemezsin.
Vatansızlığı yaşayan bir mültecinin, kalbinde ne derin yaralar sakladığını anlayamazsın.
Bu yüzden kimseyi göründüğü hali ile yargılayamazsın.

“Kim bilir ne yaşıyordur? Kim bilir ne derdi vardır?” demek lazım.
En çok ihtiyacımız olan şey anlamak ve anlamaya çalışmaktır.
En büyük zenginlik, dışarıdan görünen değil;
İçeride huzurla atabilen kalptir.
Huzurla atabilen bir kalbe sahip olmanız dileğiyle…
“Kınamayınız! Kınadığınız o şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz”. (Hz. Muhammed s.a.v)