Merhaba İnegöl'ün güzel insanları!

İnegöl'ün tarih ve kültürüne dair yazılarımıza devam ediyoruz.

Bir şehidin, geriye bıraktığı vasiyetin vefalı bir şekilde yerine getirilmesi… Çanakkale’nin derin izleri ve vefa duygusunun gücü.

Vefa, insanın hayatını anlamlandıran en yüce duygulardan biridir. Geçmişten günümüze kadar süregelen asker arkadaşlığına ve şehitlerimize olan borcumuzu, her zaman hatırlamalı ve yaşatmalıyız.

Merhum Recep Akakuş hoca anlatıyor: “Merhûm dedem İbrahim Ağa’nın Çanakkale’deki şehitliği, köydeki bizlere, nesiller boyu anlatılacak bir vefa örneği bırakmıştır.

Oysa, dedemin sadece resmini görmek mümkün olmamıştı. Ancak, onun çavuşu olan Hamamlılı Ahmet Çavuş, merhamet ve vefa duygusuyla, dedemin geride kalan ailesine sürekli olarak göz kulak olmuş ve tüm hayatını bunun etrafında şekillendirmiştir.

Dedem, Çanakkale’de ağır yaralandıktan sonra, son sözlerinde Ahmet Çavuş’a bir vasiyet bırakmıştı: “Eğer sağ kalırsan, köyümüze dönersen, evlatlarıma benim gözümle bakıver!” İşte, bu sözlerden yola çıkarak Ahmet Çavuş, dedemin isteğini ömrü boyunca yerine getirmiştir.

Ne bir kan bağı, ne de herhangi bir zorunluluk; sadece derin bir asker arkadaşlığı ve vefa duygusu onu sürekli olarak Akakuş ailesinin yanına getirmiştir. Ahmet Çavuş, her 15-20 günde bir, köyümüze gelip, babamı arayarak hal-hatır sormuştur. Bu minnet ve sevgi gösterisi, bizim için asla unutulmaz bir vefa örneği olmuştur.

Beni, Ahmet Çavuş’un bu derin vefası, şehitlerimizin arkasında bıraktığı mirası, anlamam konusunda derinden etkiledi. Birçok insan için, şehitlik ve gazi olmak sadece kelimelerden ibaretken, Ahmet Çavuş’un davranışı, bunu gerçek anlamda yaşayarak bizlere öğrettirmiştir. Merhûm Mareşal Fevzi Çakmak’ın "Gerçek muharebeyi, manga komutanları yapar" sözüne, Hamamlılı Ahmet Çavuş’un kişiliğinde anlam vererek daha iyi kavrayabilmiş oldum.

Çocukluk yıllarımda, köyümüzde her gün bir araya gelerek ortak sofralarda yemek yediğimiz zamanları unutamam. Kalabalık bir aileydik ve özellikle Perşembe akşamları farklı bir heyecan olurdu.

Annemle birlikte, tarladan gelirken hemen hamur mayalar, lokmalar yapar ve ardından köyün girişine gönderip, köylülerimize ikram ederdik. Ancak, rahmetli annemin yaptıkları her zaman basit ama derin anlamlar taşırdı.

Bir gün, hamur maya tutmadığında, annem bana seslenip “Uşam! Yağ küpünden bir kaşık yağ al! Ateşe at! Ölülerimiz, geriye boş dönmesin!” derdi. O anda, ben de bir tahta kaşıkla, yağ küpünden kaz ya da kurban yağı alıp, ateşe boca eder, tüm köyü yağ kokusuyla sarar, bir vefa gösterisi yapardım.

Annem, ümmî olmasına rağmen, hayatın değerlerini çok iyi biliyordu. Onun bu sözleri, sadece köydeki insanlara değil, yıllar sonra kendi neslimize de birer ders olmuştu.

Vefa, sadece kelimelerle ifade edilemezdi. O an, annemin köylülerimize gösterdiği bu minik ama derin hizmet, bir nevi vefanın bir başka boyutuydu. İnsanlar için gösterilen değer, onlara hayat boyu süreklilik kazandıran bir dua oluyordu.”

Hem asker arkadaşlığı, hem de ailemizden gelen vefa örnekleri, geçmişten gelen değerlerimizi yaşatmak için oldukça önemli. Merhûm Ahmet Çavuş ve annemizin yaptığı ikramlar, sadece geçmişi değil, geleceği de şekillendiren kıymetli davranışlardır.

Vefa duygusunu hep birlikte yaşatarak, bu mirası gelecek nesillere bırakmalıyız. Çünkü gerçek vefa, bir insanın hatırladığı zaman, arkasından yapılan dua ve iyilikle ölçülür.

Sıradaki yazımızda görüşmek üzere! Yaşam sevinciniz eksik olmasın!

MURAT ALTIN

Kaynak: gencgazete.net