KIYAMETTE SUÇLU SUÇSUZ MUTLAKA AYRILACAKTIR
Dervişler derler kim kıyamet günü ki ola.. Cemî halâyık, baş açık, yalın ayak
turalar (ayağa kalkarlar). Ol demde mutî olanlar, ayrı ola… Âsî olanlar (da yine) ayrı ola..
(İşte bu anda) iblis ide kim ya Rab! Beni sen, “Münzarînden =Arda kalıp
bekleyenlerden” eyledin. Dünyada bana tâbî olanları vir bana… diye talepte bulundu. Hak Teâlâ ayıttı:
- Hani sana tabî olanlar? Deyince (cevaben iblis) ide kim: Şol mü’minlerin
günahkârlarıdur (dedikten sonra) günahkârlardan bir bölüğü dileyerek (göstererek) ide:
Ya Rab! İşte bunlar, bana tâbî idiler; (evet dünyada iken) bunlar, bana tâbi idiler ve bunlar, ehl-i mâ’siyettürler (diyerek talebinde israr edecektir). İblis, böyle diyerek (talebinde israr edince) Hak Teâlâ ide:
- Ya Leîn! Benim kullarım, sana nice tâbî oldular? “Âlem-i Ervahta = Ruhlar
Âleminde”onlara süâl ittüm ve didim ki:“Elestü bi Rabbiküm=Ben Sizin
Rabbiniz Değil miyim?” süâlime verdikleri cevap, “Belâ = Evet!” olmuştur.
Onlar, bu şekilde benim Rubûbiyyetimi onaylamışlardır.
(Â’raf Sûrsinin 172 nci âyet-i kerîmesinde beyan edilen bu onay ve tasdika rağmen) ey leîn! Sen, kullarım hakkında ne diye bu tür iddiada bulunuyorsun? Hal bu ki “Bezm-i Elest” te verdikleri bu onaya ilâveten onlar), dünyada da: “Lâ-ilâhe illallâh… Muhammedü’r-Resûlüllâh”
diyerek “Bezm-i Elest”teki bu onay ve tasdiklerini sürdürmüşlerdir. Cemî enbiyâyı da tasdik itmişlerdir.
Ayrıca kabre konulduklarında gönderdiğim iki melek tarafından yapılan ilk
sorgulamalarında (münker-nekîr meleklerinin süallerine verdikleri) cevap da: Rabbim,
Allah’tur… Dinüm, İslam’dur ve Muhammed de nebî ve de peygamberumdur,
tarzında olmuştur. Hâl böyle iken ya leîn! Dahî sen, (nasıl olur da) bunlar, bana mutî idiler dirsin?
(Gerçek şu ki) onlar, ne denlû sana itaat etseler (ve bir yanılğı eseri olarak
zaman zaman sana boyun eğmiş olsalar bile onlar, seni sevmezlerdi). Bunun için de kendilerine: Kimin kulusun? diye sorulduğunda “Allah’ın kuluyum..” dirlerdi Hacetlerini benden dilerlerdi ve de benden mağfiret talep ederledi.
Anlar seni sevmeyüp düşman bildiklerinden izzetüm ve celâlim hakkı içün (şimdi ben) anlara rahmet kıluram… Ey meleklerim! Bu günahkâr kullarımı rahmetimle yarlığadum… Onları da cennete iletün… dir ve iblîs leîne hitaben:
- Ya Leîn! Sen, şeytan isen ben de Rahmânem… Sen, racîm isen ben de
Rahîmem… Eğer sen, anları mâ’siyet ile mülevves kılmış ve kirletmiş isen ben de anları rahmetimle tahîr kıluram.. Kaldı ki benim kullarım, benden rahmet ummayıp da kimden rahmet umsunlar?
Bilesin ki benim rahmetim, günahkârlar içündür. (Bu nedenle) gerektür kim her kişi, dünyada iken “Lâ-İlâhe İllallâh” (anahtar) cümlesini çok ide… Dili ve kalbi bir lahza olsun bundan gafil olmaya… (Dünyada iken kişinin) kalbi, (Hakk’a) nâzır, dili de zâkir ola…
Zira kişi, Hakk’ın rahmetine anunla vasıl olur; hem azaptan anunla emîn olur ve cehennem odundan (ateşinden) de yine anunla necât bulur. Ve dahî cehennem odu, “Lâ-İlâhe İllallâh.. Muhammedü’r-Resûlüllâh” anahtar sözcüğü ile (İbrahim-aleyhisselâm-ı yakmayan ateşe) dönüşür ve yakıcılık vasfını kaybeder.
RECEP AKAKUŞ Hocanın eserinden düzenleyip yayına hazırlayan
Ayhan Talha Bayraktar