Merhaba İnegöl'ün güzel insanları! İnegöl'ün tarih ve kültürüne dair yazılarımıza devam ediyoruz.
Geçmişten bugüne taşınan değerler, toplumların kimliğini ayakta tutan görünmez bir hafızadır. Bu hafızayı diri tutan en önemli damarlardan biri de İnegöl’de asırlardır süren pilav ve dede günleri geleneğidir. Hem sosyal hem kültürel hem de dinî katmanları bünyesinde barındıran bu kutlamalar, sadece bir merasim değil; aynı zamanda bir aidiyet, bir kök hatırlatmasıdır.
Kültürel zenginlik, bir toplumun ayakta kalmasının en güçlü dayanaklarından biridir. Türk-İslâm geleneğinde ata ve ecdâda saygı, yalnızca bir geçmiş hatırlaması değil, aynı zamanda geleceğe bir ışık olma sorumluluğudur. Bugün “pilav günleri” ve “dede kutlamaları” olarak bildiğimiz birçok yerel tören, bu bakış açısının yaşayan örnekleri niteliğindedir.
Geçmişten aldığımız değerleri korumak, onlara yeni bir anlam katmak ve gelecek nesillere sağlıklı biçimde aktarmak; kültürün yozlaşmadan, bozulmadan, içi boş bir ritüele dönüşmeden devam edebilmesi için elzemdir. Çünkü kültürü olmayan toplum, zamanla ya yabancılaşır ya da içine kapanarak yobazlaşır.
Bu nedenle toplumsal hafızanın taşıyıcısı olan geleneklere yaklaşırken, onları hem tarihî bağlamı içinde okumak hem de çağdaş bir perspektifle değerlendirmek gerekir. Aksi hâlde, altı yüz yıllık bir imparatorluk mirasının hâlâ soluk aldığı İnegöl gibi bir coğrafyada, yanlış yorumlanan her uygulama bir kaosa dönüşebilir.
Toplumsal olaylara objektif bakıldığında görülür ki bazı gelenekler dinî bir zemine oturur, fakat zaman içinde sosyal bir nitelik kazanır. Bazı sosyal etkinlikler ise halkın gözünde dinî bir anlam taşır. Pilav ve dede günleri de bu iki alanın iç içe geçtiği, hem manevi hem toplumsal yönü olan örneklerdir.
Bu tür etkinliklerin anlamlı hâle gelmesi, içerikleri doğru yorumlamakla mümkündür. Aksi hâlde, “turşu da yenecek, baklava da” misali, yan yana gelmesi doğru olmayan iki şeyi aynı tabakta sunmaya benzer; ne kültür korunur ne gelenek anlaşılır.
Asırlardır en yaygın kutlamalardan biri olan hıdrellez, Türk-İslâm geleneğinin en güçlü ritüellerinden biridir. Hızır ve İlyas isimlerinin birleşiminden oluşan bu kutlama, ilkbaharın gelişiyle tabiatın uyanışını simgeler. 21 Mart’taki gece-gündüz eşitliğiyle ilişkilendirilen bu ritüel, eski Celâlî Takvimi’nin de başlangıcı kabul edilir.
Hıdrellez'in özünde;
- Yerleşim yerlerinden kısa süreliğine uzaklaşmak,
- Mesire alanlarında bir araya gelmek,
- Paylaşmak,
- Gençlerin büyüklerin gözetiminde folklorik etkinliklere katılması,
- Bereket ve bolluk niyazında bulunmak gibi unsurlar yer alır. Anadolu’nun pek çok yerinde bu amaçla “hıdırlık” denilen mesire alanları oluşturulmuştur.
Geçmişte Oylat Kaplıcaları çevresi, köy gençleriyle katıldığım hıdrellez şenliklerine sahne olurdu. O günlerin tazeliği hâlâ zihnimizdedir. Köylerde Hızır ve İlyas inancının ne kadar güçlü yaşandığını bizzat görürdük. Bereketin bu iki manevi elçi tarafından dağıtıldığına inanılır, güllerin altına dilekler gömülür, tarla sınırları belirlenirken bile onların rahat
yürümesi için sınırlar geniş tutulurdu. Böylece sınır kavgalarının da önüne geçilirdi.
İşte bu kültürel kodlar, bugün İnegöl’ün çeşitli köylerinde düzenlenen dede kutlamaları ve pilav günlerinde halen yaşamaktadır. Bir yandan geçmişe saygı, diğer yandan toplumsal dayanışma… Bir yandan manevi bir bağ, diğer yandan sosyal birliktelik…Bu kutlamaların özü doğru anlaşılırsa, hem insani hem İslâmî değerlerle yoğrulmuş güçlü bir kültürün kapıları aralanır. Günün sonunda mesele şudur:
Geçmişi kutsarken geleceği unutmamak, geleceği planlarken geçmişten kopmamaktır. Turşu ile baklava aynı tabakta değildir; ama aynı sofranın iki lezzetidir. Ayrı ayrı, kendi değerinde… Tıpkı pilav günleri ile dede kutlamaları gibi.
İnegöl’ün bu köklü geleneği doğru okunur, çağın gereklilikleriyle harmanlanır ve asli ruhuna sadık kalınarak sürdürülürse; hem kültürümüz korunur hem toplumumuz. Çünkü kimliğini koruyan toplum, insanlık ailesine de ancak o zaman değer katar.
Sıradaki yazımızda görüşmek üzere! Yaşam sevinciniz eksik olmasın!
MURAT ALTIN