New York’un yeni belediye başkanı Mamdani sosyal medyanın popüler figürlerinden birisi oldu. Öncelikle New York halkının bu seçiminde Mamdani’nin düşüncelerinden daha ziyade artık insanların Richard Sennett’in de vaktinde incelediği gibi rasyonel tercihlerden ziyade kendilerine bireysel olarak yakın hissettikleri demagoglara yönelmesinin büyük etkisi olduğunu bilmek gerekir. Bu seçmen psikolojisi çok ayrı bir yazının konusu.

Biraz ilginç gelebilir ancak Mamdani ile Recep Tayyip Erdoğan’ın zamanında yürüttüğü kampanya çok benzer. Buna literatürde Catch-all-party denmektedir. Bu iki isimde -Erdoğan sonradan bu siyasetinden belirli ölçüde ayrıldı ancak İstanbul Belediye Başkanlığı adaylığı sırasında her kesimi kucaklamaya çalıştı- her franksiyondan insanlara hitap ederek çokkültürlü bir siyasal yapı kurdular. Refah Partisi Belediyeciliği dendiğinde de aslında bu kast edilir.

Bu iki isimde toplumun en unutulmuş kişilerinden tutun da en büyük organizasyonlara kadar bir bağ kurmayı başardılar, ağdalı konuşmak gerekirse susturulmuş olanların yani madunların sesi oldular. Bu onların karizmalarının aslî unsuru oldu. Mamdani’yi tanıdık bir figürden anlatmanın sizler açısından daha kolay olacağını düşündüm.

Mamdani’nin kampanyasının böylelikle iki temel kavramı vardı: 1) Azınlıkları ve Unutulmuşları Kucaklama, 2) Demokratik Sosyalizm. Demokratik Sosyalizm (Democratic Socialism) ve Sosyal Demokrasi (Social Democracy) kavramları arasında bazı farklar bulunmaktadır. Basitçe anlatmak gerekirse ülkemizde Demokratik Sosyalist tek liderimiz Rahmetli Ecevit idi, Sosyal Demokrasi ise bugün çağdaş CHP’nin ana ideolojilerinden birisidir. Demokratik Sosyalizm, piyasa müdahalesi ve vergiler konusunda Sosyal Demokrasiden çok daha katı olmasıyla ayrılmaktadır.

Öncelikle şu anda Londra (Sadiq Khan-Sünni-Sosyal Demokrat) ve New York’ta (Zohran Mamdani-Şii-Demokratik Sosyalist) Sol Görüşlü iki Müslüman, Belediye Başkanlığı yapmaktadır. Bize çok uzak gözükse de Avrupa ve Amerika’daki Müslüman Diaspora’da İslâm ile Sosyalizm pek yakın kavramlar olarak görünmektedir. Avrupa’da zaten Hristiyan Demokratlık gibi kavramlardan kaynaklı böylesine bir kavramsallaştırma onları zorlamadı. Ancak bizim gibi Orta Doğu ve Asya Müslüman toplumlarında Sosyalizm ve Marksizm’e yapıştırılan yaftalardan ötürü bu sentez pek ünlü değildir.

Aksine Orta Avrupa’da ve Amerika’da Marksizm ile Hristiyanlığın karşılaştırmalı mukayeseleri pek çok kez yapılmış, Sol İlahiyat denilen kavram literatüre tarihsel kökenleriyle kazandırılmıştır. Türkiye’de Fırat Mollaer bunu eserlerinde vurgulamaya çalışmaktadır. Zohran Mamdani dünya için bunun en radikal örneği oldu. Dünyanın her yerinde Sosyalist Müslüman görüşler taraftar bulmakta ve güç kazanmaktadır. Aslında Türkiye’de bu literatür oldukça güçlü; Nurettin Topçu (Milliyetçi bir Sosyalist olduğunu ancak bir kavmiyetçi olmadığını unutmamak gerekir), İsmet Özel, İhsan Eliaçık ve Hikmet Kıvılcımlı bunun ilk aklıma gelen temsilcilerinden. Ancak birleşik bir literatür olmadığını itiraf etmek gerekir.

Geçenlerde bahsettiğim üzere Amerikan Halkının belli kesimlerinde Sermaye=Siyonizm denklemi kurulmuşa benziyor. Bunun doğruluğu yahut yanlışlığını bir kenara bırakıyorum ancak politik/sosyal yaşadığı problemlere sebepler arayan Amerikalılar var ve Mamdani onlara Sermaye Sahiplerini gösteriyor. Mamdani’nin banker ve sermaye sahiplerine savaş açtığı mefhumu biraz retorik. Daha doğrusu onların faydalarına olan bir sistemden daha çok halkın yararına olan sisteme dönüşe işaret ediyor; bunun da temelinde “Zenginleri daha çok vergilendirme” iddiasını kullanıyor. Bu aslında Amerikan Sosyalizminin en tipik argümanıdır ancak şu ana kadar tam anlamıyla başarılı olamadılar.

Amerikalı iktisatçı Henry George’un takipçileri olan New York’lu Georgistler vaktinde Mamdani’nin tam olarak yaptığını deneseler bile Liberal Teknokratlar tarafından önleri kesildi, Jacobin Gazetesi aylardır bunun farklı yansımalarından haberlerinde bahsediyor. Mamdani ile tarih tekerrür ediyor ve bu sefer farklı bir sonuç alınacağı kesin gözüküyor. İlk paragrafta New York halkının çokta rasyonel karar almadığından kastım bu hatanın hataları olduğunu düşündüğümden değildi. Sadece halkın Mamdani’yi onun ideolojisini ve eylemlerini %100 yakından tanıyarak oy vermediğini vurguladım.

New York ve Amerika’daki pek çok eyalet zamanında yaşam merkezleri olarak değil de finans merkezleri olarak tasarlandığından kaynaklı Demokratik Sosyalizmin yükselişte olduğu gerçeğini kabullenmek gerekir. Avrupa’da yükselen milliyetçiliğin ekonomik Sosyalizmden de bağımsız olduğunu düşünmeyiniz. Dünyanın her yerinde sermayenin ruhuna ve yapısına karşı mücadele başlamış bulunuyor.

Peki İslâm bu mücadelenin neresinde yer alacak? Mehmet Akif “Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı!” demişti. Anadolu Müslümanları dünyanın istikametine yön verebilir. Ancak bu halen kadının saçıyla ve sesiyle uğraşan bir topluluk için uzak görünüyor.

ALİ KURNAZ