İsmet Özel, 20 Mart 1999 tarihinde Yeni Şafak gazetesine “Sauve Qui Peut!” başlıklı bir köşe yazısı yazmıştı. Özel’in Fransızcaya ve Fransız Tarihine olan yetkinliğini yazılarını karıştıranlar bilir. Sauve Qui Peut aslında militer bir terim, ordular bozguna uğradığında “Canını seven kaçsın!” mealinde kullanılıyor ancak tipik bir topuklamanın ötesini ifade ediyor. Toplu bir cinneti ve kaosu da betimliyor bu deyim.
Bozguna uğramış bir orduyu hayal edin: Hiçbir er subayların emirlerini dinlemiyor, generaller için yapılabilecek en iyi şey savaş alanını terk etmek, savaş alanında biraz daha kalırsanız düşman tarafından öldürüleceksiniz ve yapabileceğiniz en mantıklı hareket o anda kaçmak. İşte tam bu anda Sauve Qui Peut! Denilir.
İsmet Özel yazısının ana odağına o zamanlarda yaşanan bir olayı ele alır. Mağarada göğsünde Türk bayrağıyla intihar etmiş bir profesör olan Osman Uçarer’in eylemini anlamaya çalışır. Öncelikle o dönemleri biraz incelediğimde çok benzer “kamusal intihar” teşebbüsleri olduğunu gördüm. Memleketin gidişatından dehşet bir rahatsızlık duyan şahıslar meydanlarda sembolik intihar girişimlerinde bulunuyor.
Özel’in de Arthur Miller’dan aktardığı gibi ya da Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu adlı yapıtında incelediği gibi: İntihar eden sadece kendisini topun ucuna koymaz, arkasında bazen tüzel bir kurumu yahut başka şahsiyetleri de koyar. Tüzel bir kuruluşu koyduğunuzda ise buna “kamusal intihar” demeyi doğru buldum.
Aaron Bushnell isimli ABD Askerinin İsrail Büyükelçiliği’nin kendini yakarak öldürmesi de buna bir karşılık. Bu tarz kamusal intiharlar toplumunun pisliğinin artık içinde yaşamak istemeyenlerin tercih ettiği bir seçenek oluyor.
Osman Uçarer’in intihar ettiği yer ev, sokak, bank yahut başka bir yer değildir: Bir mağaradır. Profesörün psikiyatrik rahatsızlıkları olsa dahi memleketine dair sorunları kafasına taktığı görülüyor. Milliyet Gazetesi Profesörün şöyle söylediğini yakınlarından aktarmış: “Bu ülke bu yozlaşmayı hak etmiyor. Artık yaşanmaz hale geldi. Ülkeye yapılanları içime sindiremiyorum”
Bir mağaradır zira Uçarer kafasına ne takmışsa bu toplumla ilgiliydi ve artık bu toplumdan kendisini tecrit etmişti. Bütün bu bayağı hareketlerden, yalancılardan, ikiyüzlülerden, kan emicilerden ve vatanını çok sevdiğini iddia edip ancak eline aldığı her işi kalitesiz bir biçimde yapanlardan kaçmış olmalı.
İsmet Özel genellikle yazılarında sonucu pratik bir şekilde bağlar, okuyanlar bilecektir. Sorunu gösterip ardından kaçmaz. Ancak bu sefer elinden hiçbir şey gelmez. İşin üzücü olan tarafı, neredeyse 27 yıldır hiçbir yere ilerleyememiş olmamızdır.
O halde bu memleket nasıl kurtulur? Bu soru 1839 Tanzimat Fermanından beri vatanperver şahsiyetler tarafından sorulmaktadır. Onlarca cevap verildi ancak hiçbiri köklü sonuçlar veremedi. Bu sorunun ehemmiyetini tahmin edebilirsiniz ancak önemi hayatlarımızı etkilemesinden neşet etmemektedir. Bu soru çok mühimdir zira bize tekrardan insaniyetimizi teslim edecektir. Memleketi kurtarmak, Anadolu’daki her insana insaniyetini geri teslim etmek demektir.
Osman Uçarer ya da Aaron Bushnell nasıl bir ülkede yahut dünyada yaşamak istiyorlardı? Faşist, Sosyalist, Laik yahut Demokratik mi? Cevap hiçbiri. Bu şahsiyetler adil bir dünyada insanca yaşamak istiyorlardı. Bunun yolu sosyalist yahut milliyetçi bir devrimden mi geçiyor peki? Hayır, insanca yaşamak isteyen halkların artık hayvanî dürtülerini bir kenara bırakmasıyla gerçekleşecek bir devrimden geçiyor.
İslâm ilk köleler arasında yayıldığında Kur’an bir bütün değildi. Mekkî Ayetlerin kapsamı ise Alak 19’da net bir biçimde görülebileceği gibi “Onlara uyma!” temasını içeriyordu.
Nüzul’da ikinci Kalem Suresinde (68:10-14) Rabbimiz: 1) Yemin edip duranlara, 2) Devamlı kusur arayıp laf taşıyanlara, 3) İyiliğe ve yardıma engel olanlara, 4) İnsafsız ve sahtekarlara sırf mal ve çocuk sahibi diye uymamaları gerektiğini öğütlemişti. Bu ayetler Mekke’nin oligarklarına karşı bir başkaldırı niteliği taşıyordu. Bunun karşılığında ise onlara vaat edilen en açık şey insan olma onuruydu.
Anadolulular nasıl insanlığını geri kazanacak? Bunun cevabı muhtemelen oldukça komplike. Ancak bu komplike cevabı bulmak için yola çıkmak mecburiyetindeyiz. Peki yola nasıl çıkabiliriz? Aslında yola çıktığımız anda yolu yarılamış olacağız. Bu yazıyı okuyan insanlar ya talebe ya öğretmen ya da bir yerlerde çalışıyorlar.
Yola çıkmak için ise şu anda elinizde bir tornavida yahut kalem bile tutuyorsanız yapabileceğiniz en iyi şey onu en güzel şekilde tutmak olacaktır. Yaşamak zorundayız, güzel günleri görmek için.
ALİ KURNAZ