Türkiye’de 2013’te yaşanan Gezi Olaylarında bir şeyi unutmamak lazım: Bu tarz gençlik hareketleri sosyal medya vasıtasıyla kolaylıkla yayılmaktadır. Ülkelerin entelektüel arenaları da birbirleriyle sıkı bir ağ kurduğunda ve basın/yayım organları da beraber çalıştığında bu eylemler güç kazanmıştır. Bugün Nepal’de olanlar da yayılan bir yangının en harlanmış halidir.
Uzak Doğu’da da halklar yönetimlerine karşı bir sorgulama sürecine ilk olarak Bangladeş ile girmişti. Geçen sene bu hususu da gazetede incelemiştim. Uzak Doğu’da ilk fitili ateşleyen Bangladeş’ten sonra isyanlar önce Endonezya’ya sonra ise Nepal’e kadar uzandı.
25 Ağustos’ta başlayan ve 9 Eylül’de biten Endonezya Protestoları, Endonezya Milletvekillerinin halkları ekonomik zorluklar içerisindeyken aldığı yüksek maaşlar ve bu maaşlara ek olarak vekillere konut yardımı yapılması yüzünden başladı. Esasen asıl fitili ateşleyen, halkın sorunlarını görmezden gelen vekillerinin mecliste umursamazca dans ettiği bir görüntü oldu. Bu durum, bürokrasi ve halkın arasının ne denli açıldığının artık en net göstergesi olduğunda büyük bir eylemler silsilesi başladı.
Affan Kurniawan isimli bir motosikletli gencin de polis şiddeti neticesinde vefat etmesiyle eylemler geri döndürülemez bir noktaya geldi. Vekillerin evlerinin yağmalanmasına kadar süreç ilerlese de Bangladeş eylemleri gibi net bir noktaya varılamadı. Gençlik komitelerinin çoğu talebi karşılanmadı. Endonezya eylemlerinin son günlerindeyken,8 Eylül, Nepal’de süreç başladı. Bu iki eylemin de aynı tarihlerde ilerlemesinin altında ilk paragrafta değindiğim gibi bölgenin gençlerinin ve basınlarının sosyal etkileşimi yatıyor.
Nepal’deki eylemlerin kökeninde aslında Endonezya’daki sürecin çok benzeri yatmakta. Yozlaşmış bir iktidar, şımarık vekiller ve halkın fakir kesiminin günden güne daha çok ezildiği bir sistem eylemlerin başlamasına sebebiyet verdi. Nepalli gençlerin istediğini almasının ardında ise yatan tek bir sebep var: Ordu ve polis direniş göstermedi. Bangladeş’te de ordu ve polis eylemlerin ilerleyen günlerinde gençlerle çarpışmayı bırakmıştı.
Ordu karargahına geri dönmüştü. Bu yüzden Nepal’de ve Bangladeş’te iktidarlar yıkıldı. Endonezya’da ise ordu ve polis, mevcut hükümetin yanında saf aldığı için eylemler sonuçsuz kaldı. Bunu da süreci iyi anlamak için ifade etmek gerekiyor. Ancak oklar ilerleyen yıllarda Endonezya’da büyük bir isyan sürecini yahut iktidar değişikliğini gösteriyor gibi duruyor. Bütün bu süreçlerin demokratik yollarla çözülmesi dualarımızla.
Orta Doğu’da ise gündem uzunca bir süredir İsrail. Bu süreçte bilinmesi gereken iki şey var: İlki, Netenyahu’nun bu sene olan seçimleri son anda Ortodoks Cemaatlere yönelik bir gelir paketiyle %52 gibi bir oranla kazanması. İkincisi, İsrail’in yılmaz müttefiği olan Amerikan halkının artık İsrail Medyasına ve Yahudilere karşı iyice bir antipati kazanması. Siyonizmin en önde gelen savunucularında olan Charlie Kirk’in suikastının ardından göz yaşlarından çok sevinç naraları atıldı. Bunun tek bir yorumu var: Amerikalılar artık Evanjelik öğretilerden yoruldu. Bu da Amerikan İç Siyasetini etkileyecek bir dinamik haline gelecek ve İsrail’in Orta Doğu’daki hareket alanı oldukça kısıtlanacak. Netenyahu’nun iç siyasetinde de şansının git gide azaldığı ortada.
İsrail-İran Çatışması, Amerikan Halkında önemli bir şuur uyandırdı. İsrail’i finanse etmekten rahatsızlık duydular zira onların da kendi iç ekonomilerinde ve siyasetlerinde işler iyiye gitmiyor. Böyle bir durumda İsrail’in pervasızca hareketleri büyük bir nefret topladı. Fark edersiniz ki geçen gün yaşanan saldırıya kadar İsrail’in eskisi gibi umursamazca davranamadığı ortada.
Kıbrıs üzerinden Türkiye’yi kışkırtmak isteyen bir İsrail Basınıyla karşı karşıyayız. İsrail, hareket alanlarının kısıtlandığının farkında. Kendisine yeni bir hareket alanı arıyor. Etki alanını güçlendirmek ve daha fazla toprak üzerinde söz sahibi olmak istiyor. Bunun içinse kuzeye doğru hareket ediyor. Doğu’da İran üzerinde yeterince ilerledi, Güney’de Katar’a yönelik saldırılarını gerçekleştirdi, Esad’ın devrilme sürecinden itibaren kuzeye doğru yönelimi devam ediyor. Yabancı basın, Türkiye ve İsrail arasındaki bir çatışmayı arzuluyor.
Türkiye ve İsrail ilişkileri üzerine kalem oynatan ve İsrail taraftarı olan herkesin tek bir duası var: Türkiye’nin NATO’dan atılması. Charlie Kirk’te buna inanıyordu.
Ancak önümüzdeki süreç böyle bir ihtimalin görünmediğini gösteriyor. NATO’nun Ukrayna’da, Amerika’nın ise Çin’de kaybettiği bir itibarı var. Bunu korumak zorundalar. İsrail’in saldırıları karşısında müttefiklerini koruyamazlarsa Şanghay Bloğunun siyasi ve askerî üstünlüğünü gayri resmî olarak kabul etmek zorunda kalacaklar.
ALİ KURNAZ