Merhaba İnegöl'ün güzel insanları!
İnegöl'ün tarih ve kültürüne dair yazılarımıza devam ediyoruz.
İnegöl ile Bursa’nın kadim dağ yollarında dolaşan bir hikâye…
Her geçen gün modern dünyanın telaşıyla daha da yorulan ruhumuz, bazen bir nefeslik huzuru bile arar hâle geldi. Oysa bu topraklar, yüzyıllar boyunca maneviyatıyla çevreyi aydınlatmış erenlerin, âriflerin, abdalların izleriyle dolu. Bugün size anlatacağım isim, sadece bir derviş değil; bir geleneğin, bir taşranın ve bir medeniyetin ruhudur: Geyikli Baba… Meşhur lakabıyla “Baba Sultan”.
Günümüzde herkesin “Baba Sultan” olarak bildiği bu zat, eski belgelerde “Geyikli Baba” adıyla karşımıza çıkar. Bazı kaynaklar gerçek adının “Muhammed” olduğunu söyler; fakat halk arasında yayılan menkıbeler ve lakaplar, asıl adın zamanla unutulmasına yol açmıştır.
Onun için kullanılan lakaplar sadece bir isimlendirme değil, aynı zamanda bir kişilik tasviridir: “Ulvî Baba”, “Âhûlu Baba”, “Baba Sultan”… Osmanlı geleneğinde manevi nüfuzu yüksek kişilerin isimlerinin sonuna “Sultan” eklenirdi. Tıpkı Balım Sultan, Fatma Sultan, Hatice Sultan örneklerinde olduğu gibi.
Orhan Gazi devrinde (1327-1361) İnegöl’e gelen Geyikli Baba, bugün hâlâ kendi adıyla anılan Baba Sultan Köyü’ne yerleşir. Uludağ’ın kuzeydoğu yamaçlarına yaslanmış, yeşilin her tonunu cömertçe sunan bu bölgeye gönlünü kaptırdığı söylenir.
İnegöl’e yaklaşık 10 kilometre mesafedeki köy, tarihî kayıtların çoğunda İnegöl’e bağlı görünürken Tanzimat’tan sonraki idarî düzenlemelerle Bursa’ya bağlanmıştır. Ancak bu bağlama işleminin coğrafi veya ekonomik açıdan mantıklı bir gerekçesi yoktur. Dün olduğu gibi bugün de Baba Sultan Köyü’nün doğal yönü İnegöl’e dönüktür.
Bazı kaynaklarda Geyikli Baba’nın Bursa’nın fethinden önce İnegöl coğrafyasına geldiği ve Turgut Alp ile birlikte Bursa fethine bizzat katıldığı aktarılır. Bu yönüyle de Abdal Musa, Abdal Murad, Doğlu Baba gibi Osmanlı’nın manevi fetih erlerinden biridir.
Aslen Azerbaycan’ın Hoy şehrinde doğmuştur. Tasavvufi olarak Bâbî Geleneği’ne mensuptur. Bu geleneğin köklü isimlerinden Şeyh Ebü’l-Vefâ’nın manevi çizgisini takip eder. Baba İlyas’ın bağlı olduğu aynı tasavvuf zincirine mensup olması da dikkat çekicidir.
Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi’nin Bizans sınırlarında fetih hareketleri geliştikçe Horasan’dan, Azerbaycan’dan ve Doğu coğrafyasından binlerce âlim, derviş ve gazi batıya göç etti. Bu insanlar hem yeni açılan topraklara nefes oldular hem de bölgenin İslâmî kimliğinin inşasında rol oynadılar.
1314’ten itibaren Balaban Çavuş ve Aktimur’un Bursa Kalesi’ni kuşatmasıyla bölgedeki çok sayıda kilise ve manastır Rumlar tarafından boşaltıldı. İşte bu dönemde devletin himayesiyle dervişler Uludağ çevresine yerleşmeye başladılar.
Geyikli Baba da bu “Ebdâlân-ı Rûm” topluluğunun önemli bir üyesiydi. O ve derviş arkadaşları, Bizans döneminde İnegöl beyi olan Aya Nikola’nın yazlık sarayının bulunduğu Çiftlik/Mesâriye bölgesindeki manastırlara yerleştiler. Kızılsaray çevresindeki yapıların birçoğu bu derviş gruplarının mekânı hâline geldi.
Bugün Baba Sultan Köyü’nde gezerken sadece bir yerleşim yerini değil, asırlardır ayakta duran bir kültürün canlı izlerini görürsünüz. Geyikli Baba’nın adı hâlâ saygıyla anılır, onun çevresinde oluşan menkıbeler köy halkının hafızasında yaşamaya devam eder.
Bu topraklarda bir ereni anlamak; tarihi, kültürü ve inancın Anadolu’daki yoğruluşunu anlamaktır.
Ve hikâye burada bitmiyor…
Sıradaki yazımızda görüşmek üzere! Yaşam sevinciniz eksik olmasın!
(DEVAM EDECEK)