Merhaba İnegöl'ün güzel insanları!
İnegöl'ün tarih ve kültürüne dair yazılarımıza devam ediyoruz.

Osman Gazi’nin fetihlerinden biri olan İnegöl’ün tarih sahnesindeki yeri yalnızca bir toprak kazanımından ibaret değildir. Bu topraklar, Turgut Alp’in önderliğinde şekillenen bir düzenin, stratejik bir vizyonun ve kültürel bir mirasın da başlangıcıdır.

Fetih sonrasında Osman Gazi, Türk töresine uygun biçimde İnegöl’ün idaresini kahraman silah arkadaşı Turgut Alp’e teslim etti. Ancak Turgut Alp, o dönem etrafı bataklıklar ve göllerle çevrili, küçük bir tepecik üzerine kurulu İnegöl Kasabası merkezine yerleşmeyi tercih etmedi. Bunun yerine, daha stratejik bir noktada bulunan Gence Köyü’nü merkez seçti. Bu bölge, zamanla “Turgut Eli” olarak anılacak ve İnegöl’ün güvenlik, ekonomi ve yerleşim düzeninin kalbi haline gelecekti.

Turgut Eli’nin sınırları, Tahtaköprü Koca Yayla hattından başlayarak Kozören Köyü’ne (Ulucak Derbendi/Akdarma) kadar uzanıyordu. Domaniç Dağları ile Uludağ’ın kuzey eteklerinden oluşan bu bölge, hem zengin bitki örtüsü hem de doğal kaynaklarıyla dikkat çekiyordu. Lezzetli kaynak suları, jeotermal sıcak su kaynakları ve maden yatakları, bu toprakların stratejik olduğu kadar ekonomik değerini de artırmıştı.

Turgut Alp, kasaba merkezine yerleşmemiş olsa da İnegöl’ün güvenliği için büyük tedbirler aldı. Bugün Kāsım Efendi Camii’nin bulunduğu bölgeye askerî bir kuvvet konuşlandırdı ve burada İrmiyâz adıyla bilinen bir atış alanı kurdu. Kış mevsimlerinde sular altında kalmadığı için bu saha, Hüdavendigâr Livası Tahrir Defterleri’nde Dikrîhî Çayırı olarak kayıt altına alınmıştı.

Güvenliği artırmak amacıyla, günümüzde Dede Bayırı olarak bilinen yüksek tepeye bir gözcü yerleştirildi. Bu gözcü, Gence Köyü’nden gelen Genceli Dede idi. İnegöl halkının gönlünde “Sırnaz Dedesi” olarak yer eden bu kişi, Turgut Alp’in hem istihbarat hem de güvenlik sorumlularındandı.

Fetih sonrası dönemde İnegöl sadece askeri bir üs değil, aynı zamanda bölgesel bir ticaret merkezi haline gelmişti. Günümüzde Kırcalı Camii ve İnegöl Sanat Okulu’nun bulunduğu bölge o yıllarda Nakkârezen Çiftliği olarak anılıyordu. Tarihi İpek Yolu, Kozulca Köyü’nden geçerek buraya bağlanıyor; ticaret kervanları bu sahada konaklıyordu.

Burası bir nevi panayır alanı, yani dönemin ekonomik ve sosyal merkeziydi. Alım-satım, zanaat ve kültürel etkileşim burada yaşanıyordu. Bu hareketli bölgenin yöneticisi ise, bugün Sinan Bey Camii yakınında kabri bulunan ve halk arasında Şaban Dede olarak bilinen kişiydi.

Osman Gazi dönemi, yalnızca fetihlerin değil, yerleşim ve üretim düzeninin yeniden inşasının da dönemiydi. Beyliğe ait koyunların gözetimi için bugünkü Yenice Kasabası civarına Çoban Köy kuruldu.

İnegöl’ün çekirdeğini oluşturacak Alanyurt Kasabası’nın temeli ise Sığırtmaçlı Köy ile atıldı. Bu köy, büyükbaş hayvanların yetiştirildiği bir merkezdi. Alibey Köyü olarak bilinen bölgede Su-Sığırlık Köyü, manda yetiştiriciliği için kuruldu.

Yine aynı dönemde, bugünkü Cerrah Kasabası’nın bulunduğu yere, ordunun ve güvenlik kuvvetlerinin binek ihtiyacını karşılamak için At-Oğlanları adında bir yerleşim merkezi kuruldu. Burada at ve katırların yetiştirildiği bir hâra (hayvan çiftliği) bulunuyordu. “Cerrah” ismi de, Farsça “râh” (yol) ve Arapça “cer” (taşımak) kelimelerinin birleşiminden doğarak, bu bölgenin “yol taşımacılığı ve hayvan yetiştiriciliği merkezi” olduğunu göstermekteydi.

Domaniç ve Uludağ’dan İnegöl Ovası’na inen sular, akarsular boyunca açılan arklar (kanallar) sayesinde hem taşkınlara karşı koruma sağlıyor hem de tarım arazilerini besliyordu. Bu sulama sistemiyle birlikte bölgede yoğun pirinç üretimi yapılmaya başlandı. Böylece İnegöl Ovası, kısa sürede Osmanlı’nın pirinç ambarı haline geldi.

Bugün hâlâ varlığını sürdüren Çeltikçi Köyü, bu dönemin en canlı tanığıdır. Adını, yüzyıllar önce burada yapılan pirinç üretiminden almıştır.

Fetih sonrası İnegöl, Turgut Alp’in yönetiminde sadece bir kasaba olmaktan çıkmış, askeri, ekonomik ve kültürel bir merkez haline gelmiştir. O, İnegöl’ü bir beylik düzeninin temellerinin atıldığı bir örnek şehir haline getirmiştir.

Bugün İnegöl’ün çevresindeki köy isimlerinde, camilerinde, tepe adlarında hâlâ Turgut Alp’in nefesi, Osmanlı’nın kuruluş ruhu yaşamaktadır. Bu topraklarda akan her dere, çalınan her ezan ve çeltik tarlasında dalgalanan her rüzgâr, o büyük mirasın sessiz bir yankısıdır.

Sıradaki yazımızda görüşmek üzere! Yaşam sevinciniz eksik olmasın!