Engel; bir konuda mani, güçlük ve handikap anlamında… İnsan, topraktan ve sudan mayalanan, sınırlı ve fani olan can. Baki olana hayran, istek ve arzuları sınırsız, ihtiyaçları ise sınırlı olan.

Doğumla başlayan hikâyesini, ölümle sonsuzluğa taşıyan, asıl âleme giden. Dünyaya sürgün edilen, öz vatanının hasreti ile yanan, sonsuzluk aşığı…

Hayat denilen serencamda güzellikler kadar zorlukları da gören, yaşadığı güçlüklerden pes etmeyen insanoğlu. Kimi vakit bedeni, kimi vakit malı-mülkü, kimi vakit sevdikleri ile imtihan edilen.

Bedenin bir engeli olduğunda, ruhundaki özü keşfederse her türlü zorluğu aşandır insan. Gözü görmeyen bir kişinin, gönlü görüyorsa, duyuları, gözü gören bir insana göre daha bilinçli çalışır. Bu yüzden gözleri görmeyen fakat hisleri çok kuvvetli olur. Diğeri bakar ama bakar kördür.

Kalp gözünü kapatan için sonuç hezeyandır. Bedeninde herhangi bir özrü olan başka bir insana baktığımızda, bacakları sakat olan mesela. Diğerinin sapasağlam bacağı vardır ama gideceği yoldan sapmıştır. Tembellik onu kuşatmıştır.

Sakatlığın güçlüğü ile ise kollarını doğru kullanmayı öğrenmiş, kendine hayatı kolaylaştırmak için tüm manileri aşıp delmiştir ya da kulağı duymayan bir kişiyi hayal edin. İşaret diliyle sağlıklı duyan bir insanı bile geçmiştir.

İnsanoğlu adı misali nankördür vesselam. Sağlığını kaybetmeden şükrünü ve kıymetini anlamaz, zamanını kaybetmeden boşa geçen ömründen habersiz yaşar.

Aslında dünya hayatı bir yolculuktan ibarettir. Akıp giden yıllara yetişmek mümkün değildir. Bu sebeple anın kıymetini bilmek, erenlerin değimiyle “vaktin evladı olmak” “dem bu demdir” demek gerekir.

Kimi zaman bir engel ya da özür ile imtihan olabiliriz her birimiz. Asıl mesele o sırada bu yönümüzü doğru katalize etmektir. Bunu başaranlar, tarih boyunca nice güzel işlere imza atmışlardır. Onların engellerine takılan, desteklemeyen yada empati ruhundan uzak olanlar engeli bedeni özrü olanda değil kendi yüreklerinde aramalıdırlar.

Engeller aşılmak içindir. Dünyayı daha yaşanılır hale getirmek ancak bir birimizi anlayıp iyiliklerle ve güzelliklerle hayata bakarak olacaktır. Kötülük ve zulüm denilen koca bir karanlıktır ve yok olmaya mahkûmdur.

Gece zifiri karanlık olsa da sabahın aydınlığı kâinatı sarar kuşatır. Biz ruhumuzun karanlıklarını nasıl aydınlatabiliriz ona bakmalıyız. İnsan insana şifa olmak için vardır. Rahmet elçisi, bu konuda en güzel temsil değil midir? Girdiğimiz yeri nasıl etkiliyoruz?

Katıldığımız ortamlara güzellik getirebiliyor muyuz? Çevremize şifa mıyız yoksa hastalık mı saçıyoruz? Her birimiz kendimizi ölçüp biçmeliyiz.

Güzeller güzeli sevgilinin girdiği ortamlar gül kokusuyla mest oluyordu. Kaba, öfkeli insanlar, merhamet incisi haline dönüyordu.

Kendimizden başlayarak güzelliklere vesile olabilmenin derdini taşımalıyız. Hayatlara dokunmalı kalpler onarmalı, ruhlara şifa olmalıyız. İşte o zaman engel denilen şeyin bedende değil kalplerde olduğunu anlayacağız. O engelinde ilacının sevgi olduğunu göreceğiz.

Sözün özü;

Dokunur gayretine,

Karışma hikmetine

Sahibi hürmetine

Kulu incitme gönül

Sevmekten geri kalma

Yapan ol yıkan olma

Sevene diken olma

Gülü incitme gönül”

Yunus Emre

Sevda ÇEVİK