“ İki çeşit insan vardır; zaman geçtikçe hataları ile yüzleşen, zaman geçtikçe yüzsüzleşen!”
(Necip Fazıl KISAKÜREK)
İkiyüzlülük, diğer bir adı ile münafıklık; özü sözüne uymayan, içi başka, dışı başka olan, arabozucu kimse, manalarına gelir. Aslına bakılırsa bu aynı zamanda kişinin iç dünyasının hastalıklı olduğuna da işaret eder. Bir nevi psikolojik rahatsızlık gibi insanın kendini tüketen, toplumdaki değerini alçaltan ciddi bir sorundur. Ancak ne hikmetse kimi kişiler bu hali, yaşamlarının bir parçası kılmıştır.
Girdikleri her meclisin rengine bulanmayı, bazen öyle bazen böyle olmayı marifet saymışlardır. İnsanların yanında başka, arkasında bambaşka olmuş, hatta bununla övünmüştür. Kandırdıkları insanların ardından onlarla dalga geçerek elde ettikleri durumlardan nemalanmışlardır. Herkesi aldattıklarını sanırken aslında aldattıkları kendileridir elbet.
Gizli kapılar ardında aldıkları kararları, sadece kafalarının içinde gezinen deli saçma düşüncelerini, karanlığın içinde kapkara karıncayı dahi gören Kudret Sahibinden habersiz zannetseler de koskoca bir yanılgı içindedirler.
İkiyüzlülük; aslında çok yüzlülük ya da yüzsüzlükten başka nedir ki? Fakat tuhaf olan şey, günümüz dünyasında bu halin yaygın olmasıdır. Modern çağ, hani şu teknolojinin zirveye ulaştığı, bilimin, bilginin her türlü tekniğin geliştiği, refah seviyesinin arttığı, insanoğlunun keşfinin yükseldiği çağ değil midir? O vakit insan bu kadar gelişmişlik içinde kendini unutup alaşağı mı oldu, yükselen teknolojiye değerlerini kurban mı etti mesela? Robotlar icat edeyim derken kendini mi robotlaştırdı?
Dünyayı keşfedeyim, insanlığa miras bırakayım derken insani olanı mı feda etti? Çağa ayak uydurmak gerekti elbet; ancak bu, insanlığın faydasına olmayacaksa kime yarayacaktı? Sosyal medyada süslü püslü gösterilen hayatlar, gerçek hayatta ne durumda idiler? Modernlik denilen kavram; kime ve neye göre olmalıydı? Bizlere dayatılan, algılarla şirin gösterilen, olmazsa olmaz güzellik biçimleri, her evde bulunmazsa kusur kalınacak makineler, o mekânlara gidilmezse mutlu olamayacağımız yerler, sahi bunlar, bizim iyiliğimiz için miydi?
Gençlerimizin giyecekleri kıyafetten, yemeleri gereken atıştırmalıklardan, okumaları gereken okullardan ve hatta hepsinin aynı fabrikadan çıkmış gibi fit ve bakımlı oluşu, kullandıkları kelime dağarcıklarına kadar aynileştirilmeleri, gerçekten de neslimizi, muasır seviyeye mi taşıyacaktı? Koskoca ilim insanları da toplumdaki bu yozlaşmaya öylece bakmayı tercih edip dururken bizimki de olmadı elbette (!) Çok yüzlü olan sadece kişiler değil artık maalesef.
Menfaati gereği, olanı görmezden gelen, olduğu makamı kaybetme korkusu, şan ve şöhreti, parayı, mal-mülkü, insanlığına tercih eden, görüntüde insan müsveddesi tipler, modern çağın karabasanı gibi, toplumun üzerine çöreklenmiş durumdalar. Mehmet Akif’in deyimiyle; “ Artık ikiyüzlüleri sevmeye başladım. Çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım.” Çağın en büyük virüsü, arayı bozan, fesadı ortaya çıkaran münafıklık halledir.
Rahmet Elçisi: “Münafığın alameti üçtür; konuştuğunda yalan söyler, kendisine bir şey emanet edildiğinde ihanet eder, söz verdiği zaman sözünde durmaz.” Efendimiz, bizlere ikiyüzlünün özelliklerini açıklarken müminlerde asla bulunması mümkün olmayan vasıfları da ifade etmiştir. Günümüz Müslümanları olarak özeleştiri yapmalı, halimizi, tavrımızı ölçüp tartmalıyız. Zira alametler aşikârdır, geriye sadece hakkaniyetle kendimize, özümüze dönmemiz kalmaktadır.
Sözün özü; “ Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol!” ( Mevlana)
Sevda ÇEVİK