Eyüp Peygamber, ayıttı: “İlâhî! düşmanlarım şâd oldu. (sevindi). Dostlarım, beni terk etti. Sen, beni kabûl kıl; reddetme… İlâhî, vücudumdan kan, irin ve sarı sular aktı; ve şol kimseler kim beni sevip ikram ederlerdi. Onlar da beni terk edüp reddettiler.(Hatta) ehlim (den bir kısmı ile) akrabalarım dahî benden yüz döndürdüler.
Benim derdimi, dağlara havale itsen (önlar dahî) takat getiremezlerdi.” Dedi ve ağladı. Kaçan ki Eyüp peygamber’in bu sözleri tamam oldu. (Bir anda üzerine) kara bir bulut geldi.
Hâtiften (göğün derinliklerinden) ra’d = yıldırım öncesinde (çakan şimşek ve duyulan gök gürültüsü) gibi (bir aydınlık görüldü ve de müthiş bir gürültü) işitildi; her taraf ışıdı; işte böyle bir ortamda Hak Teâlâ, ayıttı: -Yâ Eyüp! Bu şikayetçi tavrın ile sen, bir “Cebbâr” durumuna düşmekte (ve benim ilâhî takdirlerime karşı çıkmaktasın); aklını başına al… Sen “Cebbâr” değilsin; gerçekte “Cebbâr” olan benim. Bana mutî olmaz isen (gücün yetiyorsa gel! Cenk edelim, ya Eyüp!
Diler misün ki illetin, zâid idem.. (üzerindeki musibeti, bela ve hastalıkları daha da arttırayım)? (Hiç düşünmeden) benimle hüccet ve delil (yarışına mı kalkıyor ve benimle) cidâl ediyorsun?
(Bu ilâhî ıtap ve azarlama karşısında) Eyüp Peygamber, dedi ki: “İlâhî! Kuvvetim kalmadı; bedenim zayıfladı ve çöktü.; dilim tutuldu; kül oldu; aklım kalmadı ve de zâil oldu. İlâhî! Sen, her ne kim buyurdun (onu gerçekleştirirsin; mutlak) kudretin ile her şeye sen hâkimsin. Hikmetünden sorulmaz… Sen, Rabbü’l-âlemînsün…
Hiç kimse seni âciz eyleyemez… Hiç senden gizli nesne de olmaz… İlâhî! Belâlar, beni hor ve zelîl eyledi. Anın çün bu denlû (şikâyet kokan) sözler söyledim… Yâ Rab! İstiğfâr ederem..Beni, esirge; günahımı da bağışla… dedi. (Hz. Eyüp-aleyhisselam’ın bu ilticası üzerine) Hak Teâlâ ayıttı:
- Yâ Eyüp!“Gadabımı, rahmetim geçmiştür” bu sebep ile üzerinden azabımı ref’ittüm (kaldırdım dedi. Bunun üzerine): Eyüp Peygamber ayıttı: - Gariplerin, evi olmaz… Miskinlerin kararı olmaz... Yetimlerin de kimsesi olmaz… İlâhî! Bunlardan dahî noksan oldum ve anlardan zelil oldum. İhsan ider isen minnet ve şükür iderim. Azap ider isen fermân senündir (ona da boyun eğer; sabrederim).
İlâhî! Beni esirge… (Bu yakarış üzerine) Hak Teâlâ, ayıttı: - Ya Eyüp! Seni esirgedüm.; yarlığadum.; ehlini, mallarını, oğlanlarını ve de kızlarını sana geri virdüm ve hibe ittüm. Yâ Eyüp!. Bu belayı ve renci sana (zulüm olsun diye) virmedüm ve İllâ senden sonra gelenler, itibar itsün (ve ibret alsun)için (verdim). Hak Teâlâ ayıttı:- Belâlarumdan ve cefalarumdan (dolayı) halin nice dür ya Eyüp! dedi Cevaben
Eyüp peygamber ayıttı: - Ya Rab! (Şu an itibariyle) kulun, andan azîm (geniş ölçüde) lezzet aldı (ve almaya da devam etmektedir).
Rivayettür: Enes bin Malik -radıyallahü anhü-aydur: “Eyüp Peygamber, belâda sekiz yıl kaldı. Vehb -radıyallahü anhü- ayddur: Eyüp peygamber, belâda üç yıl kaldı.
Ka’bü’l-Ahbâr-radıyallahü anhü- aydur: Eyüp peygamber, belâda on sekiz yıl kaldı. Dervişler ayıttı kim beyân olunmuştur kim: Eyüp -aleyhisselâm- belâda yedi yıl; yedi ay; yedi cuma(hafta); yedi gün ve yedi saat kalmıştur. Belâ içre kaldığı süre içinde bir yanından diğer yanına dönmedi ve gözüne de uyku girmedi.
GÜNCELLEŞMİŞ ÖZET YORUM: Eyüp-aleyhisselam-varlık ve ikbal devrinden sonra uzun yıllar, darlık içinde belâ ve zillete düçâr olarak yaşamıştır. Tüm belâlara karşı sabrederek nefsi üzerinde şeytanın hakimiyet kurmasını önlemiştir. Bununla beraber, vücudunu saran kurtların verdiği ıztıraptan dolayı dayanamadığı ve Allah’a karşı sitem dolu şikâyette bulunduğu da görülmektedir.
Ancak Hak katında yaptığı bu sitem dolu şikâyetin geçerli olmadığını fark edince tevbe-i istiğfarda bulunur; samîmi ilticalarını Hakk’a yöneltir. Bir rivayete göre üç yıl bir diğer rivayete göre ise 18 yıl süren bu çileli dönem, sona erer.
Sonun da Yüce Allah, Eyüp -aleyhisselâm’ı hem sağlığına kavuşturur ve hem de yıllar önce -bir imtihan içün- aldığı mal varlığını ve evlâd-ü ıyâlini ona tekrar geri verir ve de lütf-ü-ihsanda bulunur..
RECEP AKAKUŞ Hocanın eserinden düzenleyip yayına hazırlayan
Ayhan Talha Bayraktar