(Hz. Ya’kub ve Hz.Yusuf‘un başına gelenlerin de mutlaka bir nedeni vardırki) hikmeti, (muhtemelen) budur kim Yakup peygamber –aleyhisselâm- hüzün ve cefa çekti; gözleri, görmez oldu. (Şüphesiz o’nun çektiği bu çile) Yusuf sebebi ile (hâsıl) olmuştur.
(Aynı zamanda) gözünün açılması (da yine) Yusuf sebebi ile (hâsıl) olmuştur. Bir mahlûk, diğer bir mahlûktan ayrıldığı için (bu kadar) hazîn ve melûl oldu(ğuna göre) kişiye, dahî (bundan sonra) gerektir ki Hak Teâlâ’nın rahmetini, (nasıl uma bilecek!
Çünkü yaratıkların yekdiğerlerine karşı duyacakları ilgi ve sevginin kaynağı dahî Allah’ın lütfu ve ikramıdır. Bu lütuf ve ikramın kişiye yararlı olması için kişinin kalbinde lâkin (mutlaka) havf-i ilâhînin ziyade olması, gerektir.
(Şüphesiz bu korku, Hak’tan ayrılma ve O’ndan uzak kalma endişesinden kaynaklanan bir korkudur ki Hak katında makbul olan bir korkudur).
(Gerçek şu ki Hz. Yakup ve Hz. Yusuf örneğinde görüldüğü üzere) mahlûk, mahluktan ayrılacak (olduğu durumlarda) bu denlû (kişi), melûl ve hazîn olur (ise) Hak’tan ayrı düşeceklerin, daha çok hüzün duymaları icap ider.
Maa-Hâzâ (Bununla beraber) anların firkatinin sonu, er-geç, buluşmaktır. Ancak Hâlikından kişi, ayrılırsa ol (ayrılış), ebedîdir. (Bir daha) aslâ mülâkât bulmaz. “Ve’l-ıyâzü billâh!” Yani: “Bu duruma düşmekten Allah’a sığınırım”
Amma Yakup Peygamberin hüznüne (gelince); o hüzün, Hak Teâlâ kıbelinden (tarafından) idi; ferah olması da (yine) Hak Teâlâ’dan oldu.
Kendine dahî (bu durum bildirildi ve Allah, Yakub’a) ayıttı:
- Yâ Yakup! Ağla…. Ağla…. Tâ (ki) Yusuf, bulununcaya kadar… (Diğer yandan bu durum), Yusuf Peygambere dahî duyuruldu ve denildi ki
- Atana,mektup gönderip (çektiğin ıztırabı ona bildirme). Zira anın hüznü, (Yani: atan Yakub’un çektiği ıztırap) benden oldu; ve ferahlığı da yine benden olsun (olacaktır).
Şol deme (kadar) ki Hak’tan oldu emir (deyinceye kadar bu ayrılık sürecek).
Yakup Peygamberin Yusuf Peygamberden ayrı düşmesinde hikmet nedir? Denilirse verilecek (cevap) budur kim: Yakup Peğamberin bir cariyesi var idi.
O cariye, Yusuf Peygamberin mürdiası (yani: süt annesi) idi. Bu cariyenin (kendisinin de) bir küçük oğlu var idi. Bir gün, Yakup -aleyhisselâm- içerü girdi. Görse kiYusuf –aleyhisselâmyerde yatur ve sürünür…
Cariyenin kendi oğlu ise kucağında (bulunmaktadır).Yakup peygamber ki (bu hali) gördü ve gadaba geldi; anın oğlancuğunu (bu sebepten) kendisinden ayırdı. Ol cariye, evvel be evvel (öncelikle) oğluna (kavuşuncaya dek) Yakup Peygamber de Yusuf Peygamber ile buluşmadı.
Hak Teâlâ, Yakup Peygambere dahî söyledi kim: - Ey Yakup! Bilür misün niçün seni Yusuf’tan ayru kıldım? (CevabenYakupaleyhisselâm), ayıttı:
- Bilmezem Ya Rabbî! (Hak Teâlâ, cevâben) ayıttı ki:
- Ol câriyeyi, oğlundan ayırduğun için… İzzetüm ve celâlüm hakkı içün anu,
(cariyeyi), oğlu ile kavuşturmayınca (o ana kadar) seni deYusuf ile buluşturmazam…
Güncelleşmiş Özet Bilgi:
Şu gerçek, kesin olarak, bilinmeldir ki her peygamber, ilâhî takdir çerçevesinde eğitilmiş; hem de çile ve sıkntılarla dolu bir eneme ve denemeden geçirilmişti.
Yakup ve Yusuf aleyhisselâm örneğinde olduğu gibi kimisi, Allah sevgisini gölgeleyen bir evlat ve ata sevgisiyle sınanmış; kimisi de Musa ve Firavn örneğinde görüldüğü üzere hakkı savunan Musa ve kavmi, boğulmaktan kurtarılmış; buna
karşın zulmü ve de batılı savunan Firavn ve ordusu, Kızıldenizde boğulmuş ve yok olmuştur.
Sosyal hayatta vuku bulan her olayın, nedeni, daha önce geçmiş olan bir diğer sosyal olaydır. Hz. Yakub’un gözlerinin, ağarmasına ve kör olmasına sebep olarak gösterilen çile ve ıztırabın nedeni, geşmişte Hz. Yakup -aleyhisselâm-ın, oğlu Hz. Yusuf ’u emziren câriyeyi, kendi öz evladından ayırmış olması olayıdır.
Peygamber de olsa Hakk’ın rızasına uymayan bir amel işlediğinde –mutlaka – Hz. Yunus örneğinde de görüldüğü üzere ona, bir bedel ödetilir. İlâhî sünnet, böyle cereyan etmektedir.
RECEP AKAKUŞ Hocanın eserinden düzenleyip yayına hazırlayan
Ayhan Talha Bayraktar