İlim; “bir şeyin hakikat ve mahiyetini kavrayıp idrak etmektir.” İnsanoğlu misafiri olduğu bu dünya misafirhanesinde, hep bir arayış içinde gezer durur. İster ki hayatını anlamlı kılsın, kendine verilen ömür sayfasını güzelce doldursun. Bu sebeple çabalar durur, bilmek istedikleri için didinir, uğraşır. Araştırır, öğrenir, kavrar, bilmenin hazzını yaşar. Anne karnında başlayan öğrenme, mezara kadar devam eden bir süreçtir aslında. Her bir yaşta insanın kendine değer katacağı, bilmesi gereken konular vardır. Ve insanoğlu ilimle hemhal oldukça idraki güçlenir, hayatın anlamını daha çok fark eder.
Kâinatın Sahibi, Rahmet Elçisi’ne gönderdiği ilk vahiyde “oku”, emri ile seslenmiştir. Okumak, sadece bir metni ya da yazıyı mı okumak mıdır? Oysa Kâinat da insanoğlu da bir kitap değil midir? Bakmak ve görmek isteyen için misaller ortadadır. Etraf baktığını görmeyen, gördüğünü de anlamayan insanlarla çevrilidir maalesef. Okumayı bilmek sanan, bildiğini de kendinden bilen insan, aslında hiçbir şey öğrenememiştir. Kendini bilen Rabbini bilir, kendinden bihaber olan ise ne bilir? Bu sebeple tarih boyunca ilmin hakikatinden habersiz nice kendini bilmez, yol ararken yolsuz kalmıştır. Ya da ilimle amelin dengesini kuramamış, laf kalabalığı yapmayı alimlik saymıştır. Davranışlara yansımayan bir ilim ise sadece sözde kaldığı için insanlığa fayda sağlamamıştır. Bizi bizden daha iyi tanıyan Rabbimiz, oku emri ile başlarken ardından kalemin önemine değinmiş, insana bilmediğini öğrettiğini hatırlatmıştır. Peygamberimiz, söz ve hali ile ilim ve amel dengesini bizlere en güzel şekilde göstermiştir. Hal böyle iken bize düşen elbette okumak-anlamak ve yaşamaktır. Rahmet Elçisi, rehberlik konusunda zirve olmuş ve bizlere nasıl davranmamız gerektiğini haliyle anlatmıştır. Ailesi, evlatları, torunları ve arkadaşlarıyla olan ilişkilerine baktığımızda samimi, sevecen bir anlatım ve aynı zamanda muhatabının seviyesine göre bir bilgi aktarımı görürüz. Efendimiz ( SAV) , anlattığı her bilgiyi, inanarak yaşamış, haliyle de bunu yansıtmıştır. Bu durum, günümüz dünyasında ihmal edilen en önemli konulardandır.
Her anne-baba, evladının en güzel şekilde yetişmesini ister elbette. Modern çağda bu yüzden elinde ne var yok demeden harcar ebeveynler. En iyi kreş, ana sınıfı, okul, üniversite derken, hayatları için biriktirdikleri ne varsa bu uğurda feda ederler. Anne ve babalar bazen bu çalışma işini o kadar abartır ki, çocuklarına ayıracak zamanı dahi bulamazlar! Ama olsun her şey evlatları içindir. Çocukları ne isterse almaları gerekir, başka çocuklardan geri kalmamalıdır… Çağın teknolojisi ne ise daha çocuk tuvalet eğitini bile bilmezken ellerine verilir. Tablet, telefon, olmazsa olmazlardır. Belki çalışma hayatları yüzünden evlatları ile pek görüşemezler ama sonuçta saçlarını süpürge etmiş, maddi tüm imkânları ayaklarına sermişlerdir. Eve geldiklerinde yorgun oldukları için yavrularının sesine tahammül edemeseler de tabletler ve sosyal medya ile çocukları susturmayı başarmışlardır…
Peki, ya sonrası; en temel sevgi olan anne- babalarının muhabbetinden yoksun çocuklar, şımarmış, her istediğine bir şekilde ulaşmış tatminsiz gençler, sosyal medyadan ne görürse taklit eden bir nesil. İlgiden uzak olduğu için duygusuz, değer kavramından bir haber, her şeyden çabuk sıkılan, bir hedefi olmayan, anne- babanın değil, sosyal medyanın yetiştirdiği bir nesil… Ve en acısı, şiddetten hoşlanan, akranlarına zorbalık yapan, ahlaktan yoksun, insan görünümlü robotlar… Haberlerde yaş seviyesini duyduğumuzda hayrete düştüğümüz olaylar sarmalı. Bu durumun suçlusu kim o vakit? Her şeyin maddiyat olduğunu sürekli bize işlemeye çalışan kapitalist düzen mi? Çağdaşlığı kadın ve erkeğin dengesini bozarak bize işleyen modernlik algısı mı? Ebeveyn olurken evlatlarının sadece fiziki ihtiyaçlarını karşılayıp ruhunu ve kalbini unutan anne-babalar mı? Ya da öğrenci başarısı deyince sadece akademik başarıyı ön palana çıkaran eğitimciler mi? Kafamızda deli sorular döne- dursun, geleceğimiz olan neslimizin gidişatı kalbimizi yaralamaktadır. Bir an önce hep beraber tedbir alıp, çocuklarımızın heba olmasına engel olmak zorundayız. Bu ciddi sorun, milletimiz için en hayati konudur. Özümüze ve değerlerimize dönmemiz elzemdir.
Sözün özü; “ Kendimiz dışında nereye koştuysak, gurbette kaldık… Gençlik, geleceğin tohumudur.”
( Nurettin TOPÇU)
Sevda ÇEVİK