Zihnimizi vahyin gölgesinde dinlendirmek istediğimiz zaman bazı ayetlerin manası üzerine düşünmek gerekir. İşin hakikati de sanıyorum ki vahyi muhatap olan akıl bundan büyük bir zevk alıyor. Çünkü yaratılış gayesini burada yakalamış oluyor.
Biliyoruz ki deliden kalem kaldırılmıştır. Yani vahiy akli problemleri olanlar hakkında bir sorumluluk yüklememiştir. Böyle bir ayet ile karşılaştığımızda yapacağımız en güzel şey onun indiriliş sebebini bilmek, ondan sonra muhatabı olan Peygamberimiz ve diğer sahabe-i kiram bu konuda nasıl tavır aldı, bunu anlamak.
Böylece ayetin içinde büyüdüğü ya da konumlandığı ortamı en güzel şekilde tespit edince bizim fark edebildiğimiz amaca ulaşmış oluruz. Bizim bilmediğimiz Cenab-ı Allah'ın bildiği belki başka manalarda söz konusu olabilir.
Yine bir pazar sabahı önümüze gelen bu ayeti kerimeyi tefekkür ederken günümüz penceresinden de bakmayı unutmadık. Çünkü ayetlerin, indirilme sebepleri gibi, kıyamete kadar ona muhatap olacak toplumları da onaran bir yapısı vardır.
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayınız. İşte onlar için büyük bir azap vardır.”
(Âl-i İmrân Sûresi, 3/105)
Böyle bir ayet-i kerimede sormamız gereken veya açıklanması gereken kelimeler mevcuttur. Mesela “apaçık deliller” ifadesi ile kastedilen nedir? Aklımıza ilk gelen şey tabii ki Kur’an-ı Kerimin ayetleridir. Vahiy hem insanı hem de kainatı açıklayan en anlamlı ayettir. Sonra Hz. Peygamber (sav) 'in gönderilişidir. Onun güzel yaşantısı tüm insanlara en büyük delildir.
Belki insanın aklı da bu delillerden biridir. Çünkü insan aklıyla vahye muhatap alınmıştır. Gördüklerini, duyduklarını yorumlayabilen sorgulayıp hakikati arama çabasında olan akıl insan için en büyük delildir. Bir de içinde yaşadığımız dünya yani göktekiler yerdekiler ve arasındakilerin hepsi onun varlığına bir delildir. En büyük delillerden birisi de insanın kendi varlığıdır.
“İlim ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir” boşuna mı denmiştir.
"Parçalanıp ayrılığa düşenler gibi " cümlesindeki sorularımız. Kimdir bunlar? Aslında bir hadis-i şerifte net olarak açıklanıyor.
"Siz, sizden önceki ümmetleri adım adım takip edeceksiniz. Onlar bir fare deliğine girseler siz de oradan girmek isteyeceksiniz.” dediğinde Peygamber (sav); sahabe-i kiram: “Onlar Yahudi ve Hristiyanlar mıdır ya Resulallah?” diye sormuşlar, Peygamber Efendimiz de: “Başka kim olabilir ki?!” diye cevap vermişti.
Başka bir ayeti kerimede “kendilerine kitap verildikten sonra aralarındaki kıskançlıktan dolayı parçalanıp bölünen toplumlardan” bahseder. Dolayısıyla “hep beraber Kur’an-ı Kerim'in etrafında toplanalım!” genel geçer kuralıyla birlik beraberlik kurmak kolay değildir.
Elbette ki Müslümanların en büyük dayanağı vahiydir. Bu vahiyi anlayacak hikmetle ve çağın şartlarına göre yorumlayabilecek hem siyasi hem de büyük ilim adamlarına ihtiyacımız vardır.
Böyle kişiler ümmetin arasında var olsalar bile, onların sözlerine ittiba edecek, duyarlı, parçalanmaktan korkan, birlik ve beraberliğe değer veren Müslümanların mevcudiyeti de çok önemlidir.
Bugün başımıza ne geliyorsa zalimlerin güçlü oluşundan değil ümmetin siyasal veya fikirsel parçalanmışlığından dolayıdır. Ümmetin parçalanmışlığından dolayı yeryüzündeki Gönül coğrafyamızdan sürekli kan sızmaktadır. Siyasi birlik, ilmi ve fikri birliğin ardından koşarak gelecektir. Farklı fikirlerin bereketini tefrikanın kuyusuna gömmeyelim.
AHMET TAŞTAN