İyi ve kötünün mücadelesi; kâinatta insanlık tarihinden beri yaşanan… Daha ilk insan yaratılırken kıskançlık ve kibri ile her şeyin Sahibi ’ne isyan eden şeytan, kötülüğün başlangıcını oluşturmuştu. Ezeli mücadele dünya var oldukça daima olacaktı. Zalim- mazlum, hain-masum, düşman-dost, karanlık-nur, siyah-beyaz, nefret-sevgi, iyilik-kötülük, hakikat-yalan… Her şey zıddı ile kaimdi. Âlem tarih boyunca bu mücadelelere şahitlik etti. Habil ile Kabil, Nemrut ile Hz. İbrahim, Firavun ile Hz. Musa, cahiliye karanlığı ile Rahmet Elçisi Efendimiz, Zalimlerle mazlumlar… Biri ısrarla yakıp yıkma derdinde, diğeri dünyayı imar edip ihya etme derdinde. Biri zulmüyle kahredip kül ediyor, diğeri hoşgörü ve merhametiyle kucaklıyor insanlığı…
İslam; “teslimiyet ve barış dini”, fethedilen yerlere selamet, bolluk ve rahmet getirme niyetinde. Diğeri ise savaşarak aldığı yeri, sömürme, istila etme, soykırıma uğratma derdinde. İslam’da savaş en son tercih edilen, savunma ve stratejik amaçlı iken zalim için savaş, kan dökme, yakıp yıkma, ötekinin soyunu kurutma hırsıyla yapılan zulümlerden ibaret. Kendinden başkasının hakkı yok, ikinci sınıf insan, özgürlük sadece kendinin hakkı. Bu yüzden cihat ile alınan yerler dinimizde fetih diye anılırken, diğerlerinin yaptıkları istila diye anılıyor. Özgürlük getirdiğini söyleyen batı ise sadece sömürge, açlık, kıtlık, iç karışıklığı ya da kukla devletler var ediyor. Karanlık ile aydınlık mücadelesi, siyah ile beyaz mücadelesi, net aslında iyilik ve kötülük. Arada kalmış bir renk yok aslında gri dediğin “Araf” , güya tarafsız, kararsız, kimliksiz, niteliksiz olan. Taraf olmayan bertaraf olur hayatta. Ya iyiliğin yanındasındır, ya da zulmün, kötülüğün, bunun arası olur mu hiç? Kendini kandırabilirsin ama ne insanlığı ne de Rabbini kandıramazsın. Suya sabuna dokunmadan yaşamak mümkün sanıyorsan, hayatın boyu aldanırsın. Araf’ta kalan zulmün, karanlığın ekmeğine yağ sürer, kötülüğün sayısını çoğaltır, iyiliğin tarafını azaltır sadece. Böylece vicdanını sakat eder, kulağını sağır, gözlerini kör, dilini lal eder. Hakkı söylemeyen dil, yalan söylemeye mahkûm olur. Bu sebeple kararsız olamaz iman eden, tarafsız kalamaz. Hak ile batılın mücadelesinde baka kalamaz. Yaşadığı her an gayret ve çaba ile mücadeleden, cihattan sorumludur. Durup beklemek ona yakışmaz, aktif olup aşk ile koşturmaktır işi. Seferden mesuldür, zaferin Haktan olduğu bilincindedir. Susmak değil, doğruyu haykırmaktır işi.
Hayat bir mücadeleden ibarettir daima. Duruşunu belirleyen kişi nettir, savrulmaz rüzgârlarla. Bilir ki dünya imtihan yeridir. Sevinç kadar hüzün de uğrar ömre, mutluluk kadar keder de, tebessüm kadar gözyaşı da. Mücadele de yerini aldın ise hakkı söylerken her türlü zorluk da beraberin de gelecektir. Muhakkak ki zorlukla beraber iki kolaylık var, diyen Mevla ‘ya itimat ettin ise bunu bilirsin elbette. Kötülük ile mücadele ederken, kendinden, malından kimi zaman canından feragat etmen gerekecektir. Haksızlık ve zulme dur demek için çırpınman, her türlü fedakârlığı yapman lazım gelecektir. Kimi zaman mükâfatı hemen karşına çıkacak, kimi zaman ise ahirete kalacaktır. Ama safın belli ise başın dik, alnın açık, göğsün hakikate sevdalı, yoluna devam edeceksin. Bu yok ki, garibin, mazlumun, şehadetin yoludur. Zahmet, meşakkat azığın olacak ancak gayret ve imanın senin yoldaşın olunca yollar açılacaktır. Zalim, kanı bozuk olduğundan mücadelede tökezlerse her türlü kötülüğe başvuracaktır. İnsanlık kadar eskidir bu durum. Firavunun bir rüya yüzünden kendi dönemindeki tüm erkek bebekleri katlettiği gibi korkunç, Nemrut’un Hz. İbrahim’le mücadele edemeyeceği anlayınca ateşe atması gibi, Efendimize suikast girişimi gibi, savaşlarda bebeklerin katledilmesi, sivil halkın açlık ve sefalete mahkûm edilmesi gibi. Ülkemizin gelişmesi, barışa yaklaşması, nasıl zalim kalplere ateş düşürdü ise kötülük saçan elleri vatanımızın ciğerleri olan ormanlarımıza, yurdumuzun bakmaya doyamadığımız manzaralarına kadar uzanıp ateşe dönüştü. Sandılar ki nemrut olurlarsa kazanırlar. Oysa bizim vatanımızda binlerce nemrut çıksa karşımıza, o ateşten serin ve selametle İbrahimler çıkar. Biz ateşi de var eden bir hakikate iman etmiş bir milletiz. Elbette o ateş, serin ve selamete kavuşacaktır. Ancak Nemrutluğa soyunanlar bilsin ki, sizin ateşiniz hiç sönmeyen bir alev olacaktır!
Sözün özü; “ Yanmak var, yanmak var. Odun yanınca kül olur; insan yanınca kul olur.” ( Mevlana)
Sevda ÇEVİK