Doç. Dr. Ali Kemal Şaş hocanın Türkçe’nin İngilizce ile İmtihanı başlıklı makalesinde “biz nasıl bir milletiz ki dilimizin emperyalistlerce işgalini teşvik ediyoruz. Düşünenlerimiz gereken yerde gerekeni söylemeyi beceremiyor. Milliyetçilik, Atatürkçülük, ilericilik, devrimcilik, İslâmcılık hakkında konuşmalar var. Ama dilimizin, kültürümüzün işgaline sükût”.Yahya Kemal İstiklal Harbi sırasında yazdığı bir makalede “Ah anne Anadolu ne kanlı nasibin varmış” demişti. Şimdi biz “Ah Türkiyem, vah Türkçem… Ne suskun sevenlerin varmış” mı diyelim. Emperyalistlerin diliyle, kültürüyle, dolarıyla, misyonerin eğitimiyle beslenen sömürge onbaşıları ve onların tesiriyle düşünmeden konuşmasına, yazmasına İngilizce kelime sokuşturanların ,dilimizi bozmalarına izin veremeyiz.Bir dilin korunması, her şeyden önce o dili konuşan bireylerin sorumluluk alanına girer. Eğitim seviyesi yüksek olan toplumlarda eğitim, bu sorumluluğu dolaylı olarak bireye kazandırır
Türkçe, neredeyse ana dilimiz olduğunu unutturacak ölçüde yabancı kelimelerle dolduruluyor, kendi kelimelerimiz şuursuzca dışlanıyor. Kültür emperyalizmi, en küçük kasabalarımızın bile damarlarına zerk edildi, edilmeye devam ediyor... Türkçeye karşı özensizlik, gevşeklik, sorumsuzluk, yanlış kullanma, devlet adamları, çeşitli mesleklerdeki aydınlar için de söz konusu. Kendi dilini, kültürünü dışlayan bir toplum, varlık sebebini inkâr ediyor demektir. “Su akar Türk bakar” dedikleri gibi dilimizin istilası sürecek biz seyredecek miyiz? Çanakkale’den İngiliz’i, Fransız’ı niye çevirdik diye bir kere daha düşünmek gerekiyor… İki dil bilen iki insan eder, ama kendi dilini bilmeyen eksi yüz insan eder..Dilimiz kayboluyor. Dilini kaybeden ülkeler, zamanla her şeyini kaybeder.Türkçe dil ve ses bayrağımız bizim...
Fransa’da 12 yıl Kültür Bakanlığı yapan Jack Lang Fransızcanın korunması yasasını çıkardı. Bu yasaya göre Fransa’da yabancı şirketlere ait olmayan bütün tabelalar Fransızca olacaktır. Yazışmalarda Fransızcası olan bir kelimenin yerine İngilizce veya yabancı dilde kelime kullanılması yasaktır. Dilimizin İngilizce kelimelerden korunması ve özendirilmesi için bir yasanın hazırlanması, şimdilik çıkar yol gibi görünüyor.
Kamuoyu baskısı yahut toplumsal talep her şeyin üstündedir , toplumsal talebi hissettirmeliyiz. O zaman iş çözülecektir. İktidar kim olursa olsun toplumsal talebi karşılamak durumundadır. Bütün STK’lar Türkçenin korunmasına sahip çıkarsa başka yasalar gibi (EYT) ülkeye mali bir külfeti olmayacaktır. Günümüzdeki temel sorun artık Türkçe düşünmüyoruz, Türkçe konuşmuyoruz dilimiz de çok fakirleşti. Sakarya’dan İzmir’e kadar kovaladıklarımızın yahut Çanakkale’den def ettiklerimizin dilini baştacı edemeyiz.
Atatürk döneminde, Karaköy’de bir iş yerine “Bourla Biraderler” diye bir levha asılmıştı. Bu levhanın ilk kelimesinin Türk alfabesiyle yazılmayışı gençlerimizi harekete geçirmiş ve levha taşlanmış, sonra “Burla” diye değiştirilmişti. O günkü gençliğin bugünkünden farkı neydi?” derken Atatürk’ten sonra yetiştirdiğimiz kuşakların milli bilinçten nasıl uzaklaştığı, bugün dilimizle ilgili olumsuz uygulamalar ve yanlışlarla apaçık ortadadır. Tabii ki levha taşlamayacağız, ama gerek yasal tedbirler gerek milli eğitim gerekse sivil toplum bilinciyle milli kimliğimizi çürüten bu gidişe mutlaka “Dur!” demeliyiz.
Sonuç olarak Türkçemiz can çekişmektedir ama bundan birileri habersiz. Bir an evvel yasal düzenlemeler yapılmalı bütün vatandaşlar yabancı dil istilasının vahim sonuçları konusunda kısa film afiş televizyon-radyo programları vb. ile top yekun her noktadan ve her zaman sürekli olarak bilgilendirilmeli, uyarılmalıdır. Milli Eğitim, Kültür Bakanlıkları ile TDK’nun öncülüğünde binlerce edebiyat öğretmenine, televizyon sunucularına dilin korunması hakkında seminerler verilmelidir.TÜRKÇE GİDERSE TÜRKİYE GİDER.
Sağlıkla kalın iyi haftalar.