“ Filistin bir sınav kâğıdı, her mümin kulun önünde.” ( Cahit ZARİFOĞLU)

İnsanlık tarihi kadar eski, iyi ve kötünün mücadelesi. İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’in evlatları ile başlar; Habil ile Kabil. Biri iyiliğin, insaniyetin örneği, diğeri hırsın, öfkenin, hasedin esir aldığı azılı bir insanın hikâyesi. Biri dünyanın ilk mazlumu, diğeri elini kardeş kanına bulayan zalimi. Biri ilk şehit, diğeri ilk katil… Ve mücadele devam eder, tarihin arka sayfalarında binlerce hikâye saklanır.

Kimi gücün kaba kuvvetten geldiğini sanır, kin, nefret, bencillik, hırs, haset duygularının esiri olup yakar yıkar, harap eder kendini ve etrafını. Kimi vicdan sularında, sevgi, fedakârlık, yardımseverlik, iyilik zırhlarını bürünerek kendine ve etrafına güzellik saçar.

Herkes bir arayıştadır aslında, kendine varmaya çalıştığı bir yolculuktadır. Ancak kendinden bihaber olanlar aramadan da habersizdirler. Bu yüzden karşısındakinin de aramasına tahammül edemezler. İçlerindeki huzursuzluğun kaynağı bizzat kendileri iken çevrelerini suçlamayı tercih ederler. Yani en kolayını, yola düşmek ve zahmete katlanmak her babayiğidin harcı değildir çünkü…

Nuh peygambere bir gemi yapması emredildiğinde, ortada ne bir deniz vardı ne de okyanus. İlahi emri alan peygamber hummalı bir çalışmaya başladı. Ona inanmış bir avuç insanda ona yardım etti. Kâfirler her zamanki gibi dalga geçtiler, alay ettiler, aşağıladılar peygamberi ve inananlarını. Ancak ne peygamber vazgeçti ne de müminleri. Sonrası malum vakit geldiğinde peygamber ve inananları gemiye bindiler, tufan yaşanıp her yer suyla dolup taştığında kâfirler helak olurken müminler şükür ve sevinçteydiler.

Gece gündüz demeden yorulduklarına değmişti ve Rabbimin rahmeti ile kurtulmuşlardı. Bir an bile tereddüt etmeden Nuh peygambere itaat ettikleri, gayret ve aşkla çaba sarf ettikleri için huzurluydular. Kendileriyle alay eden, aşağılayan, yalanlayan, yollarından dönmeleri için algı oluşturan, vaatler veren kâfir guruba uymadıkları için, her türlü zorluğa sabrederek imanlarıyla sebat ettikleri için hamt ettiler. Ümit ettikleri, vazgeçmedikleri, pes etmedikleri, az oldukları halde ye’se kapılmadıkları için kazandılar. Hem dünyalarını hem ahiret hayatlarını kurtardılar.

Doğru safta yer almanın şükrünü ve haklı gururunu yaşadılar. Firavun karşısında dimdik duran Musa peygamberin inananları arkalarındaki düşman ordusu ve önlerindeki Kızıldeniz arasında kaldıklarında Rablerinin yardımı yetişti imdatlarına. Bedir’de bir avuç mümini 3000 melekle destekledi Kâinatın Sahibi. Tarihin hangi tozlu sayfasına baksak, nice azın Mevla’nın izniyle çokluğa galebe çaldığına şahit oluruz. Hepsinin ortak noktası iman dolu bir göğüs, sabırla bürünmüş bir zırh, azim ve cesaret dolu bir yürek ve ne olursa olsun vazgeçmeyen, pes etmeyen umut dolu bir ruh çıkar karşımıza…

Şimdilerde tam da insanlıktan umudu kestiğimiz zamanlarda, yine bir ümit hareketi heyecanlandırdı bizleri. Zalimin insanlığın ortak mirası, üç dinin en kutsalı olan Kudüs’te yaptığı zulüm ayyuka çıkmışken, kan ve gözyaşı aralıksız akıp giderken, masum halk, bebekler, anneler her geçen gün açlık ve sefalet içinde yaşamaya çalışırken bir umut dalgası süzüldü denizlere doğru.

Sumud; Filistinlilerin toprağa kök salma duygusu ile ilişkilendirilen en önemli sembol, Filistin’in her yerinde bulunan zeytin ağacıdır. Sumud, aynı zamanda dayanıklılık anlamına gelir. İsrail zaliminin ablukasını kırmak ve insani yardımları ulaştırmak için yola çıkan yardım filosudur SUMUD YARDIM FİLOSU.

Bir umudun, azmin, pes etmemenin, insanlığını yitirmememin, vicdanının sesini dinlemenin, zulme, soykırıma, vahşete dur demenin en önemli adımıdır. Dünyanın birçok bölgesinden koca yürekli insanların katıldığı bu yardım filosu, insanlığın hala devam ettiğine olan inancımızı tazelemiştir. Her milletten insanların katılım sağlaması, İsrail’in tehditlerine boyun eğmeden cesurca yola düşmeleri, vicdan sahibi herkesi umutlandırmıştır.

Filistin halkı 7 Ekim’den bu yana ve aslında çok da önceden başlayan zulme karşı yaptığı direnişle dünyaya meydan okumayı başarmıştır. Onca kayıp, acı, insanlık dışı muameleye rağmen dimdik ayakta durmaktadır. Dünya devletlerinin kısık sesleri arasından çıkıp Filistin’e ulaşacak milletlerin haykırışları elbet yankı bulacaktır. İnsanlık tarihine kapkara bir leke olarak yazılacak İsrail Siyonist zalimi, kendi kanlarında boğulacaktır. Sumud, bir umut ve insanlığın bir uyanışı olacaktır.

Doğru safta yer alan her vicdan sahibi de bunun huzurunu duyacaktır. Bebeklerin kan içinde bırakıldığı, gözyaşı ve açlığın hüküm sürdüğü topraklar bir gün kurtulacaktır. Bize düşen kimi desteklediğimizi iyi belirlemek ve mazluma destek olacak her adımın yanında yer almaktır.

Bu dini bir görevden öte insanlık vazifemizdir. İnsanlığını kaybetmiş, keyfinden ve konfor alanından vazgeçemeyen mahlûklara diyecek bir sözümüz yoktur. Vakti geldiğinde göz ardı edip kulak arkasına attıkları mazlumların ahı onları bulacaktır…

Sözün özü; “ Kudüs sevilmeden insanlığa girilmez. Bizim için daha da özel bir konumu vardır: Kudüs’ü savunmak gerçek bağımsızlığı savunmaktır.” ( Nuri PAKDİL)

Sevda ÇEVİK