Genç bir mühendis geldi odama, yanında ondan daha genç birkaç delikanlıyla. Sevdiğim bir kardeşimizin oğluydu gelen, İnegöl’de bir vakıf temsilciliğinin gençlik kolları sorumlusuymuş… Oturdular, çaylarını söyledim, tanıştık… Konuya girdi heyecanlı kardeşimiz. Dertliydiler, gençler için, gençlik için bir şeyler yapma hevesleri vardı… Rutin toplantılarından bahsettiler, gençliğin ve geleceğin gidişatından dert yandılar ve “Gençlerimizi bir arada tutabilmek adına onlarla birlikte etkinlikler yapmak istiyoruz. Spor ve sanat faaliyetleri var kafamızda. Spor salonunuzda akşamları uygun vakitlerde genç kardeşlerimizle voleybol oynayalım, futsal oynayalım, bunu konuşmaya geldik sizinle” dedi başkanları, hevesle, heyecanla…

“Kaç kişisiniz, yani topluluğunuzda kayıtlı kaç gencimiz var, akşamları toplantılarınıza devam eden kaç arkadaşımız var, bunların eğitimleri, yaş aralıkları nedir?” diye sordum… Anlattılar, otuz kırk civarı, genellikle üniversite ve lise öğrencileri, sanayide çalışan gençler de varmış aralarında… Okumuş, eğitimli çocuklar yani…

“Spor salonunun müsaitliğine bakayım, uygun bir vakit ayarlamaya çalışayım amma başka bir ufuk açayım size müsaade ederseniz. Bunca yetişmiş, bunca akıllı gençleri sevk etmeniz gereken başka bir yol ve yordam önereceğim size”… “Olur dediler”, ilgiyle dinlediler…

“2000 lerin başıydı, İstanbul’da bir özel hastanede eşim ameliyat oluyordu, ameliyathane koridorunda benim gibi bekleşen birkaç kişi daha vardı. Biriyle tanıştık orada… Eski bir subaymış, irtica(!)cı diye atılmış ordudan. ‘8 şubat mağduruymuş genç ve temiz yüzlü arkadaş… Hızlıca hikâyesini anlattı. Kurmaymış, bilgisayar ve iletişim teknolojileri alanında uzmanmış… “Şimdi neredesin, ne iş yapıyorsun” dedim, hüzünle… “Ericsson firmasında çalışıyorum İsveç’teyim. Şirket binasında 600 metrekareye yakın bir kat var 3 er metrekareden ofislere bölünmüş bu kat. Benim gibi yüzlerce kişi, tek bir masa ve sandalye bulunan tek kişilik ofislerde çalışıyoruz. Mesai kavramı yok, giriş çıkış saatlerimizi takip eden yok aylık 60 bin kron maaş alıyorum. Yaptığım iş, “düşünmek”, sadece düşünüyorum… Çok uçuk fikirler de üretiliyor bu ofislerde, mantıklı çözümler de çıkıyor, ama üretilen her fikir, fikir havuzlarında toplanıp Ar-Ge ekiplerine iletiliyor… Gerisine karışmıyoruz, bizim işimiz düşünmek…”

Böyle bitirdi cümlesini, ilginç geldi bana… Sadece düşünsünler diye bunca insana bunca para veriliyor. Yıl boyunca hiç fikir üretemeyen de oluyor ama o da düşünmeye devam ediyor. Yadırganmıyor, işinden edilmiyor.

Elbette ki “kaliteli düşünebilen” insanları seçiyorlardır bu ofislere...

İslam, bu eyleme “tefekkür” diyor, bu tip donanımlı düşünen insana da “mütefekkir”…

İşte, bizim mütefekkire ihtiyacımız var, düşünen insana yani, kaliteli düşünen insana…

Her konuda, her alanda, her detayı, her problemin çözümüne yönelik düşünen insan lazım bize…

Yıllarca ideolojilerin peşinden koştuk, sorgulamadan bir dogmaya hatta inanca iman ettik, politikalarını irdelemeden liderlerin peşinden koştuk… Aklımızı başkalarına kiraya verdik… Yerli ya da yabancı idoller edindik, şeyhlere, tariklere ve onların her türlü fikirlerine, eylemlerine tabi olduk…

Bizim düşünen adamlara, düşünce kuruluşlarına ihtiyacımız var. Benim önerim şu, sporu da yapın elbette ama mekanınızda veya dershanenizde bu gençlerle belirli periyotlarla toplanın ve sadece düşünün…

Tefekkür edin, Allah’ın yüce isimlerini hayal sınırlarınızı ve ufkunuzu yırtacak kadar zorlayarak tefekkür edin, zikrederken tefekkür edin, tefekkür ederken zikredin. . Basir (her şeyi gören) sıfatını tefekkür ederken, uzaydan dünyayı gözlemleyen uyduların basitliğini kıyaslayın…

“zaman ve mekân sınırı olmaksızın küçük büyük, gizli açık, canlı cansız her şeyi en mükemmel şekilde bilen”, Allah’ın “alîm” ismini tefekkür edin mesela, buna mukabil biz neyi, ne kadar biliyoruz, sorgulayın…

Başka hususlarda tefekkür edin, hayat, ölüm, insan, doğa, diğer tüm varlığın neliğini, niceliğini düşünün…

Düşünen beyin moduna geçtiğinizde, bunu sistematik yaptığınızda, hayatınız da ona göre şekillenecek, uykuda bile düşünür bulacaksınız kendinizi… Beyniniz çözüm odaklı çalışacak artık, sorgulayacak ve hep üretecek…

Onda birimiz kadar bir ülkenin, fantastik bir teknoloji şirketi, düşünmeyi becerebilen insanlara onca parayı vermesi boşuna değil bakın... Bir yılda üretilecek tek bir fikir, milyarlarca dolar kazandıracak onlara, bundan eminler…

Tek bir fikir, bir çağı kapatıp yeni bir çağı başlatıyor artık…

Üstelik fikir, fikri doğuruyor...

“Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar” ( hakikatin ışığı, fikirlerin çarpışmasından doğar.)

Tefekkür halkalarını çoğaltın, fikirlerinizi çarpıştırın geliştirin…”

Dedim onlara…

Evimizde de yapabiliriz bunu, iş yerimizde de, kulübümüzde de, derneğimizde de… Yürürken de yapabiliriz, balık tutarken de, çalışırken de yapabiliriz, dinlenirken de.

Modunuz tefekkür olsun…

YUSUF ŞEVKİ YÜCEL

02.12.2025 | [email protected]