“ Ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim. ( Cahit ZARİFOĞLU)

Bir çağ düşünün; zalime alkış tutulurken mazlumun ezildiği, ahlaksızlığın cesaret olarak gösterildiği, hak ve adaletin rafa kaldırıldığı, sosyal medyanın toplumu ele geçirdiği, insanların dijital körlük yaşadığı, vicdanlardaki adaletin yerini dijital vicdanın aldığı, sosyal medya mecralarının topluma ve hatta kamusal alana yön verip ahkâm kestiği, sanal âlemin, gerçek âleme hüküm sürdüğü bir çağ.

Hakikatin yerini batılın aldığı, sosyal mecraların alkış tuttukların doğru sayıldığı, yalan dolan ve eksik bilgilerin haber sanıldığı, zan ile hareket edilen bir çağ.

Kadın ve erkeğin insanlığından ziyade cinsel bir meta olarak görüldüğü, anneliğin zayıflık algısı ile küçümsendiği, ebeveyn olmanın sadece maddiyat olarak görüldüğü bir çağ.

Aile mefhumunun önemini yitirdiği, babanın otoritesinin kalmadığı, annenin evinden uzaklaştığı, evlatların sadece para ile şımartılırken sevgiden ve ilgiden yoksun bırakıldığı bir çağ.

Kadın ve erkeğin rol karmaşası yaşadığı, kapitalist dünya düzeninin kurbanı olduğu, ailede dengelerin şaşarak ebeveynlerin anne-baba olmayı unuttukları, evlatlarını yere göğe sığdıramadıkları bir çağ.

Ataerkillikten çocuk erkliliğe evirildiğimiz bir çağ…

Toplumun çekirdeğini oluşturan ailenin çalkantı ve sarsıntıda olduğu bir çağ. Kadın ve erkeğin bir olması ile oluşan yuvanın meyvesidir evlat oysa.

Şimdiki çağın anlayışında her şeyin ana merkezinde çocuğu görüyoruz. Hatta merkezinden de öte sanki her ne varsa kâinatta çocuk merkezli olmuş durumda.

Anne- baba ise evladının hizmetkârı. Neredeyse kimi ailelerde el pençe divan duracak kadar hükümran çocuk!

Özgürlüğü sorgulanamaz, her ne halt etse hoş görülür, hataları görülmez, kusurları örtülür, istekleri anında yerine getirilir, el bebek gül bebek büyütülür, üzülmesine fırsat verilmez, pişmanlık duymasına müsaade edilmez, utanma duygusundan mahrum bırakılır, ahlaki değerler hak getire, çocuktur ne yapsa yeridir!

Mantığı ile hareket edilir. Biriciktir çocuk, tartışmaya açık değildir bu mevzu.

Peki ya toplum, ne olacak?

Aile gibi kutsal bir çekirdeğe dinamiti koyup patlatsa idik bu kadar zarar veremezdik, orası muhakkak.

Annenin merhamet ve şefkat kanatları ile sarıp iyiye ve güzele yönlendiremediği, babanın terbiye eden tatlı-sert disiplin haliyle evladını yetiştiremediği, evladın ise çocuk masumiyeti ile aile terbiyesi alamadığı bir aile yuva olabilir mi?

Dijital dünyaya emanet edilen, elinden telefonu, tableti, lap topu alındığında, yaşamının anlamını yitiren çocuklar. Aile terbiyesi yerine sosyal medya terbiyesi!

Bu ailede hükümdar gibi büyüyen yavrular çocuk olabilir mi? Sonrası ne olacak peki? Şah gibi yetişen evlatlar okullarımıza geldiğinde ne gibi sorunlar, bizi bekleyecek?

Bencil, şımarık, ukala, küstah öğrencilerin olduğu bir okulda nasıl eğitim ve öğretim yapılacak? Şimdilerde ana sınıfına kadar inen akran zorbalığı, içinden çıkılamaz bir hal almış durumda.

Bebeklikten çocukluğa iyi bir ailede yetişmemiş öğrencilere, okul ortamında sihirli bir değnek değdirmemiz gerekir.

Ebeveynler tüm yükü öğretmenlere atmanın derdinde, eğitimci değil misiniz, çocukları doğru yetiştirin? Öğretmenler ise her biri farklı ailelerden gelen karmakarışık bir öğrenci potansiyeli içinde eğitim ve öğretim yapma telaşında.

Terbiyenin olmazsa olmazı, uyarma, disiplin, hak edene mükâfat, hak edene ceza, öğrenciler arasında adalet ve güzel bir ortam oluşturma telaşında.

Herkesin evladının şah gibi yetiştiği bir çağda, öğretmenin robot olması bekleniyor, mimik ve jestlerinin hep sevimli ve tebessüm eder pozisyonda kalması isteniyor.

Peki, bu mümkün mü? Annemizin bir bakışı ile hatamızı anlayıp doğrulan çocuklardık biz, sahi ne ara bu hale geldik?

Sözün özü; “Ne kadar bilirsen bil, senin söylediklerin, karşındakinin anlayabileceği kadardır.” MEVLANA

Sevda ÇEVİK